Hani bazen hayatınızı sanki başka birisi yaşıyormuş da siz de uzaktan izliyormuşsunuz gibi hissedersiniz ya; ben işte bir süredir öyle hissediyorum.
Ve bu his uzun süredir ortalıkta olduğu için, izlemekte olduğum hayatın bana ait olduğundan şüpheleniyorum bazen.
Zaten eğer insan kendine "Ben olsam ne yapardım?" diye soruyorsa, bu işte bir iş var demektir.
Yaptığım seçimler, söylediğim sözler, düşündüklerim...
Bu kadar sık değişiyor olmaları doğru mu?
Ufak çaplı bir Benjamin Button hikayesine benziyor hayatım.
Sizi temin ederim ki, bundan bir kaç sene önce çok daha aklı başında, yaptıklarının bilincinde ve sorumluluk sahibi bir insandım. Çok daha sabırlı ve anlayışlıydım.
Kimsenin -kendim de dahil- mükemmel olmadığını biliyordum ve bu beni biraz bile rahatsız etmiyordu.
Ben ne zaman bu fikri sesli söyledim; ve ne zaman bu fikir beni bu kadar mutsuz etti, işte bunu hatırlamıyorum.
Ne istediğini bilen, ne istediğini bildiğini sanan ve ne istediğini bilmeyen bu üç kişilik arasındaki gelgitlerim sırasında iyi bir dalgaya kapılıp çok uzaklara gittiğim kesin.
Şimdi içine hapsolduğum bu bedeni, kafası inanılmaz derecede karışmış birisi yönetiyor, ve her adımında telaşlı bir yüz ifadesiyle bana bakıyor. Bense, o kadar uzaktayım ki; ona akıl vermem neredeyse imkansız bir hal alıyor.
Tabii, verebilecek bir akla sahip olsaydım...
"Oh naïve little me
Asking what things you have seen
You're vulnerable in your head
You'll scream and you'll wail till you're dead"
- Laura Marling
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder