Odamı, balıklarımı, hala yarısını bile okumadığım kitaplarla dolu kitaplığımı, albümlerimin artık sığmadığı rafları, kendi oraya buraya tıkıştırdığım kıyafetleri, başımın ve popomun şeklini çıkarabildiğim -bunu sadece ben yapabiliyorum- yatağımı terk ediyorum.
Kalkışta lüzumsuzca takır tukur sallanacak ve beni korkutacak bir uçağın cam kenarındaki koltuklarından birine yerleşeceğim, bulutların üzerinden, beni benden alacak bir yerlere gideceğim.
Bir yanım olayın gerçekliğini hala kavrayamamış durumda ve uykulu; öteki yanımsa heyecandan ne yapacağını bilemiyor.
Bu iki yanımdan bağımsız bir başka yanım var ki; onun yapmak istediği tek şey High Fidelity'yi bitirip filmini izlemek.
Ah, bir de bu söz konusu yan, Nick Hornby'ye delilerce aşık.
oralarda gezerken blog yazabilme imkanın olacak mı? salı günü dönüyordum, tüh. sen ne zaman döneceksin?
YanıtlaSil