Üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Takvimde o günü işaretlemedim; kafamda rakamlar da dönmüyor.
Salı mıydı, Perşembe mi onu bile hatırlamıyorum.
Bir süre önceydi sadece.
Çok eski değil.
Yeni de.
Kafamda küçük karelerden oluşan güzel bir vidyomuz var; bazılarında sen yoksun ama ben seni düşlüyorum, bazılarındaysa telefondayız - sana laf anlatmaya çalışıyorum ama sen beni sıkıştırıp duruyorsun. Hepsinde ellerim soğuk. Hepsinde yanaklarım sıcak.
Eğer büyük bir çöküntü yaşamam gerekiyorduysa, hala yaşamadım.
Hala geceyi doldururcasına ağlamadım. Daha hiç elim telefona gitmedi. Hiç aramayı düşünmedim, mesaj atmayı, sana ulaşmayı.
Arasam ne olurdu diye düşündüm bir kaç defa ama aramayı hiç düşünmedim işte.
Fransızca'da seni tartıştık, onlar sen olduğunu bilmiyorlardı. İsmini yazdık, fiilini çektik.
Ben küçük bir kağıda sen olduğunu yazdım, bir dostuma okuttum sadece.
O uzun uzun bana baktı.
Geçenlerde bir başkası bana çaldığın şarkıyı çaldı. Elleri seninki kadar güzel değildi gerçi; ve titriyordu. Senin gibi çalamıyordu, senin daha iyi olduğunu söylemek istedim ama sonra vazgeçtim. Senin parmakların tuşların üzerinde kayardı sanki...
Son besteni bana hiç yollamadın, melodisi neydi diye düşünüp duruyorum.
Ama sana sormayacağım.
Hani şu şiir var ya, var olmayan şeylerin en güzelleri olduğunu söylüyor.
O duyduğum en güzel besteydi; ve duymasam da öyle kalacak.
Nadiren bir şarkı duyduğumda, keşke bana bunu söyleseymiş, diye düşünüyorum. Senin söylemediğin, senin söylemeni istediğim öyle çok söz var ki...
Ve bugün ilk defa, eve dönerken duyduğum şarkıyı keşke ben sana söyleseymişim diye geçirdim içimden. Şimdiyse oldukça geç. Şimdi sana bu şarkıyı söylemeyeceğim...
Seni özleyip özlemediğimi bilmiyorum.
Yokluğunda bile varmışsın gibi geliyor.
Tıpkı o şiir gibi işte.
Var olmayan şeylerin en güzelleri olduğunu söyleyen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder