Hayatımda sadece bir kaç defa uçağa bindim.
Ama her bindiğimde birşekilde cam kenarını kapmayı becerebildim.
Cam kenarında olmalıydım.
Emniyet kemerleri takılsın işareti verildiğinde ben de kendimi dışarıyı izlemek üzere hazırlardım.
Uçağın pisti sakin sakin gezişini izler, kendi içimde "hadi kalkalım artık" diye düşünürdüm. Ve sonunda uçak tamamiyle yerden kalkardı. Sanki benim ayaklarım yerden kesilmiş gibi olup karnım gıdıklanırken arkada bıraktıklarımızı izlerdim. Pistin, çevredeki arabaların küçülmesini; onlar küçüldükçe o ufak uçak penceresindeki ovale katılan diğer evleri...
Sonunda her biri birer noktaya dönüşür; ve uçağın kalktığı o sonsuz gri artık yeşil ve sarılarla dolu bir resimde ufak bir noktadan ibarettir.
Egzosun, dumanın mahvettiği maviden eser kalmamıştır.
Masmavi bir denizde ve beyaz köpüklerin arasında kalır insan.
Anlam kazandırmaya çalıştığınız, şekillerinde gerçeklik aradığınız bulutlar ayalarınızın altındadır işte...
Ben gözlerimi kırpmadan, saatlerce bulutların üzerinde gezerdim.
Uçak inişe geçtiğindeyse o bir kaç saatliğine yukarıdan izlediğim dünyaya yeniden ayak basacak olmanın garip duygusu sarardı içimi.
-Tabii kulağım tıkanmın ve beni tamamen felç etmemişse.-
Sarılar ve yeşiller kaybolur; önce küçük evler görüş alanını terk eder, sonra çevredeki boş binalar; ve her şey eski haline, o boş griye döner.
Uçak salınarak pistte durması gereken yere gider ve...
Ve ayrıldığım yerden uzakta ama bıraktığınm her şeyin yanında buluverirdim kendimi...
Mavi bir sonraki yolculuğunuza kadar sizleri orada bekleyecektir.
Şekilsiz bulutların yanında,
Yukarıda.
Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
24.1.10
Cam Kenarı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder