Şu sıralar dikkatimi çeken şeylerden birini paylaşayım dedim bugün.
Son zamanlarda izlediğim, içinde bir miktar aksiyon içeren her filmde gözüme çarpan (kulağıma çarpan?) bir şey bu. Kendimi yönetmenlerin sırlarını çözmüş gibi hissediyorum desem yeridir.
Bir şeylerin patladığı, parçacıkların uçuştuğu, alevlerin yükseldiği; kısacası aksiyonun tavan yaptığı sahneler yavaş çekimde aklınızı allak bullak ederken arka fonu sessizlikten varolan bir klasik müzik parçası doldurmaya başlıyor.
Koca bir dünya gözlerinizin önünde partiküllerine ayrılırken, arkada sesi çok uzaklardan geliyormuş hissi veren bir filarmoni orkestrası var.
Çok hafif, çok yavaş; anlaşılmaz bir biçimde sakin...
Kaos'un içinde huzur bulmak gibi.
Hani gürültü öyle güçlüdür ki, bir anda hiç bir şey duyamaz hale gelirsiniz.
Işık öyle parlaktır ki, gözünüzü kör eder.
Böyle bir şey olsa gerek...
O sırada ekrandaki ayrıntıları takip etmekten vazgeçip, kendini büyüye bırakıveriyor insan.
Çünkü kaos anında ayrıntıların bir önemi olmadığını fark ediyor,
Zaten her şey sona erdi...
"Only love is all maroon
YanıtlaSilGluey feathers on a flume
Sky is womb and she's the moon." B.I.
Filmler yanmış, hiçbiri çıkmadı.