Sayfalar

25.6.11

Singing "Here we go again"

Bugün James Blunt'ı sahnede izleme keyfini yaşadım.
Sesi albümdekilerin neredeyse aynısı gibi, hatta daha güzeliydi.
Gülüşü, sahnede koşturuşu, aksanlı "İyi akşamlar"ı ve en güzel parçaların en duygusal sözlerini sessizce söyleyişi, ara da sözleri bizlere bırakıp sadece dinleyişiyle muhteşem bir konser verdi.
Büyüleyici, mutlu edici bir konserdi bu akşamki.
Harika bir müzisyen olmasının yanında harika bir adam olduğunu da bir kez daha anladım işte.



Bizlere armağan ettiği şarkısında "Won't you follow me into the dark" diye soruyordu.
"I'll follow you into the dark" demek istedim, Death Cab For Cutie'nin melodisiyle.
"I'll follow you everywhere, indeed."

21.6.11

Bank Dance



Q: What do you get if you cross Bonnie and Clyde with Fred and Ginger?
A: Zooey and Joe.

20.6.11

Başbaşa

Artık ben ile baş başayız.
Ne yapacağını o da bilmiyor, ben de.
Öyle bakıyoruz birbirimize karşılıklı.

19.6.11

Super-duper-dad


SuperDadCard, originally uploaded by JILLKinLA.
Babamın babalar gününü annem kıskanır diye kutlayamıyorum...
Böyle de saçma bir aile hayatımız var işte...

17.6.11

Başlangıç

Sonunun gelmesini bu kadar tutkuyla beklediğim bir süre olmamıştı.
Sonunda istediğim gibi bir hayata sahip olabileceğim gibi; birçoğumuzdan daha erken; ve bu iyi mi kötü mü ben de daha bilemiyorum.
Tüm alıştığımız kurallar yanlış olduğunu savunuyor; bense sanki çoktan bir yaşamı yaşamış ve bitirmiş bir insanın verdiği bilgelikle, bunun en doğrusu olduğunu düşünüyorum.

Herkes böyle yapmalıymış gibi geliyor bana.
Herkes kararlarını vermeli ve hedefleri doğrultusunda hayatlarını sürdürmeli.
Verdikleri kararların arkasında durmalı, azimle peşinde koşmalı falan filan.
Oysa ki bizim yaşlarımızda insanların paylaştığı bir özellik varsa o da kararsızlıkları. İşte bu yüzden çoğu zaman benzer çemberlerin içinde dönüp dolaşıyorken buluyoruz kendimizi.
Kendi kendimize karar veremediğimiz, kafamızı kaldırıp çevremize baktığımızda onların yörüngesine kapıldığımız için.
Hem kendi hem geleneğin etrafında dönmekte olan, ana-baba uydulu gençler.

Bu kesin kararları nasıl da oluyor verebiliyorum inanın ben de bilmiyorum.
Heralde kararsızlıktan bıkmış olmanın yarattığı bir yan etki. Sabırsız karakterimin bir ürünü.

Seneye günlerimin Shakespeare okuyarak, sanat tarihi tartışarak, yaratıcı otoportreler çizerek ve müziği öğrenerek geçeceğini bilmek beni inanılmaz derecede heyecanlandırıyor.
Sanki bütün hayallerim gerçek olabilirmiş gibi hissediyorum.
"Bir kitap yazacağım, ya da bir oyun" diyorum insanlara. "Umarım o gelip geçici heveslerimden biri değildir" diyorum sonra kendi kendime...
Değildir,
gibi geliyor şimdilik.

Hayatım burada bir yerde başlıyormuş gibi geliyor bana.
Ve hiç bu kadar heyecanlı olmamıştım!

"Lookin' back I see a kid who was just afraid.
Hungry and old before his time. "
-Ray Lamontagne

16.6.11

Blog

Bazen bu blog'u kimsenin okumadığını düşünüyorum.
Arada bir Mavi bakıyordur muhtemelen, arada bir de Kuşburnu.
Kafasına eserse Ördek bakıyordur ama o kadardır yani.

M okumayı çoktan bıraktı mesela, biliyorum. Yazmayı da bırakmadığını nadiren atıp, beni yine benden alan iletilerinden biliyorum...

Kimselerin bakmadığını bildiğim için, çok da yazasım gelmiyor doğrusu.
Ama sırf o okumuyor diye, dilediğim gibi ona yazabiliyorum. O da başka türlü bir rahatlık işte.
Kimsenin bakmadığını bildiğinde çılgın gibi dans etmek gibi.

9.6.11

"I thought I saw myself today."


Untitled, originally uploaded by jacqueline riman.

303 ya da öyle bir şey

Bitmiyor bitmiyor dediğim finaller de bitti.
Ne oldu hiç bilmiyorum.

Şimdi sırada yaz maratonu var.
Her fırsatta uyumaya, kitap okumaya, müzik dinlemeye hazırım.
Pişkinlik, beni bekle.

Odamın dağınıklığı ruh halimi yansıtıyor olabilir mi acaba?
Zaten ben asla düzenli bir insan olamadım.

5.6.11

Final Haftası (yine)

Ben hakikaten kaldıramıyorum şu final haftalarını.
Fazla stresli.
Anlamadığım derslerden sınanmak hoşuma gitmiyor benim.

Hem kimin umrunda z'nin mutlak kuvvetinin bilmemnesi...
Bana daha insani şeylerle gelinmesini talep ediyorum.
Bir finalde de şöyle bir araya gelip memleket meseleleri tartışsak ya.

Şaka bir yana,
Finaller gelir güldür güldür
Gel de yaz beni güldür...

2.6.11

Distimi

Bunalıyorum. Bunalıyorum. Bunalıyorum.

Bunun bir adı da var.
Distimi.

İki küçük kaktüsüm var. Masamın üzerinde duruyorlar aylardır.
Kaktüsler çok sulanmıyor. Çok bakım istemiyorlar.
Öyle olunca unutuveriyor insan.
Ne kadar tanıdık.
Su vermeyince, bir süre oldukları gibi yaşıyorlar.
Sonra gitgide kuruyor toprakları.
Kökleri nasıl güçlüyse, çevrelerindeki toprağı kendilerine doğru çekmeye başlıyorlar bir süre.
Sımsıkı sıkıyorlar kuru toprağı.
Azalmış gibi gözüküyor.
Yitmiş gibi.

Böyle bir şey işte,
Distimi.

1.6.11

Resmi olarak

yaz geldi...

İki haftaya okul da bitiyor.
Orkestra adası, James Blunt Konseri, Rize Topluma Hizmet Projesi, İtalya'da okul, Assos, Ördek'le Çeşme.
Nasıl mutluyum anlatamam.
Seneye alacağım dersleri düşündükçe heyecanlanıyorum!

Şimdi tek istediğim şu yaz biraz para kazanmak.
Müzik teorisine dair bir şeyler öğrenmek.
Dinlenmemiş albümlerimi dinleyip, okunmamış kitaplarımı okumak.