Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
13.4.12
Nar.
İstanbul'un bir ucundan öbür ucuna seyahatlerin sıradan olduğu hayatımda, bindiğim her taşıtta, kulağımda yeşil kulaklıklarım milyonlarca şey düşünüyorum.
Her yolculukta şuraya yazacak milyon tane malzeme buluyorum.
Gelin görün ki, popomu yeşil sandalyeme koyup da bu ekranı açtığımda hepsi yok oluyor.
***
Hatırı sayılır bir süredir kesintisiz bir biçimde mutlu kalmayı başardım.
Dün bu uzun aradan sonra ilk defa tüm hayat enerjimin çekilir gibi olduğunu hissettim.
Bugün toparlıyorum. Bugün kızgın değilim. Bugün sakinim.
"Garip" zamanlar.
***
Kafanızdaki her türlü soruyu cevaplama yetisine sahip birisini arıyorsanız sualinizi şu sağ taraftaki pembe kutucuğa yazabilirsiniz bu arada. Bunu hiç söylemediğimi fark ettim.
***
"Why don't you save me
If you could save me
From the ranks of the freaks, who suspect they could never love anyone."
-Aimee Mann
(dinle)
6.4.10
Çifte Kavrulmuş Eti Bisküvileri!
İngiltere'den aldığım The Beatles bardağımı,
bu bardaktan buharı tüte tüte içtiğim fındıklı kahvemi,
annemin hiç utanmadan elime tutuşturduğu tane bitter çikolataları,
flickr'da yeni kelimeler deneyerek resimler aramayı,
o küçük yeşil saatin tiklerini ve taklarını,
çoğunlukla o tikleri ve takları bastıran güzel müziklerimi,
sıkıldığımda kaçabildiğim bir blogum oluşunu
çok seviyorum.
Ben buradayken,
gözlerim ekrana hipnotize bir halde bakmakta ve ellerim klavyenin üzerinde hantal hantal gezmekteyen,
dünya gerçekten benim etrafımda dönüyor.
Hatta inanır mısınız?
Bazen dönmeyi bırakıyor bile...
24.1.10
Cam Kenarı
Hayatımda sadece bir kaç defa uçağa bindim.
Ama her bindiğimde birşekilde cam kenarını kapmayı becerebildim.
Cam kenarında olmalıydım.
Emniyet kemerleri takılsın işareti verildiğinde ben de kendimi dışarıyı izlemek üzere hazırlardım.
Uçağın pisti sakin sakin gezişini izler, kendi içimde "hadi kalkalım artık" diye düşünürdüm. Ve sonunda uçak tamamiyle yerden kalkardı. Sanki benim ayaklarım yerden kesilmiş gibi olup karnım gıdıklanırken arkada bıraktıklarımızı izlerdim. Pistin, çevredeki arabaların küçülmesini; onlar küçüldükçe o ufak uçak penceresindeki ovale katılan diğer evleri...
Sonunda her biri birer noktaya dönüşür; ve uçağın kalktığı o sonsuz gri artık yeşil ve sarılarla dolu bir resimde ufak bir noktadan ibarettir.
Egzosun, dumanın mahvettiği maviden eser kalmamıştır.
Masmavi bir denizde ve beyaz köpüklerin arasında kalır insan.
Anlam kazandırmaya çalıştığınız, şekillerinde gerçeklik aradığınız bulutlar ayalarınızın altındadır işte...
Ben gözlerimi kırpmadan, saatlerce bulutların üzerinde gezerdim.
Uçak inişe geçtiğindeyse o bir kaç saatliğine yukarıdan izlediğim dünyaya yeniden ayak basacak olmanın garip duygusu sarardı içimi.
-Tabii kulağım tıkanmın ve beni tamamen felç etmemişse.-
Sarılar ve yeşiller kaybolur; önce küçük evler görüş alanını terk eder, sonra çevredeki boş binalar; ve her şey eski haline, o boş griye döner.
Uçak salınarak pistte durması gereken yere gider ve...
Ve ayrıldığım yerden uzakta ama bıraktığınm her şeyin yanında buluverirdim kendimi...
Mavi bir sonraki yolculuğunuza kadar sizleri orada bekleyecektir.
Şekilsiz bulutların yanında,
Yukarıda.