Sayfalar

10.7.14

Yeni Bir Başlangıç Yeni Bir İstikamet

Merhaba.

Buranın sakinliği, kendi üzerimdeki tıkanma ve genel olarak yaratamamanın verdiği durgunlukla daha tematik bir yöne doğru yola çıkmış bulunuyorum.
Şimdilik kendime sakladığım yazıları belki bir gün sizlerle de paylaşabilirim.
Daha güzeli, belki de siz kendi kendinize bir yerde denk gelirsiniz.

Burada da ara ara yazmaya devam edeceğim.
Hala okumaya devam eden ve bu habere üzülecek olan var mı bilmiyorum, ama varsa çok tatlısınız. Ve sizlere teşekkür ediyorum.
Her ne kadar yazmaya okunma beklentisiyle başlamasa da insan, yazdıklarına geri dönüp baktığında başkalarının da bunları okuduğunu düşünmek isterken buluyor kendisini.

İşte böyle şeyler.

Herkese mutlu Perşembe akşamları!

8.5.14

What to do when you can't sleep



Azıcık kaldı azıcık azıcık azıcık.
Azıcık zaman, azıcık yapacak şey, azıcık halledilecekler listesi.
Ne kadar çok şey geldi ve geçti.
İnanılır gibi değil.

27.4.14

When I'm deep in a dream of Chet

Bütün akşamımı hüzün ve müzik dolu bir adamın hüzün ve müzik dolu hayatını okuyarak, dinleyerek geçirdim.
Tükendim desem yalan olmaz.
İnsan hayattan ne bekleyeceğini bilemiyor bazen.



"For all we know, this might only be a dream
We come and we go, like the ripples in a stream
So love me tonight
Tomorrow was made for some
Tomorrow may never come
For all we know..."

21.4.14

Konfüzyon

Sıkça daha çok yazmam gerektiğini düşünüp sıkça bu düşünceyi uygulamaya sokamıyorum.
Bazı günler beş gün sonrasının ödevini yaparken, bazı günler saat sabah ikiyi de bulsa önümdeki günün ödevine başlamıyorum.
Neredeyse her gün, bir sonraki günden itibaren hayatımda yapmam gereken yeni değişikliklere karar veriyorum. Neredeyse her gün bir önceki günün değişim sözünü unutuyorum.
Aşırı tembelim.
Öyle böyle değil.
Ama aynı zamanda çok çalışıyorum.
Kendimden beklentilerim çok yüksek.
Aynı zamanda önceliklerimden çok kolay fedakarlık edebiliyorum.
İnsanın sürekli olarak insan olması çok fena.
Bir "sim" olmak istiyorum.
Kontrol panelinden kendimi seçip, etrafımdaki eşyalara tıklamak, ne bileyim kendime zorla spor yaptırtmak veya ödev bitirtmek istiyorum.
Ama hayır.
Çok sabırsız ve çok tembel bir "ben"le çok sabırsız ve çok tembel bir ben uğraşmak durumunda.

All shades, hues, we're all blues...

Ben Delinin Biriyim



"Seni çok bekledim.
Ah benim aptal kafam,
Ne saf biriymişim."
Can Kazaz

11.4.14

Now At Last



"Now at last I know
What a fool I've beenFor have lost the last loveI should ever win
And at last I seeHow my heart was blindTo the joys before meThat I left behind
When the wind was freshOn the hillsAnd the stars were new in the skyAnd the lark was held in the stillWhere was IWhere was I
When the spring is coldWhere do robins goWhat makes winter lonelyNow at last I know
When the wind was freshOn the hillsAnd the stars were new in the skyAnd the lark was held in the stillWhere was IWhere was I
When the spring is coldWhere do robins goWhat makes winter lonelyNow at last I know"

- Feist

***


Heavy song for the heavy hearts.

8.4.14

Gün doğdu, kül oldu, kül yağdı, kül yağdı ah gül yağdı, gül yağdı sessiz...

Saat 2 buçuk olmuş, hala ayakta neyin peşindeyim merak ediyorum vallahi.

Bu blogu biraz takip edenler "ev" konseptine olan takıntımı fark etmişlerdir diye düşünüyorum.
Şu günlerde, kendime ev aramanın, gelecekteki evimin belirsizliği, ve döneceğim evin artık ne kadar benim evim olduğunu sorgulayan halim birleşip ayaklarımı yerden kesiyor gibi.
Havada süzülüyormuşum,
Köküm yokmul gibi.
Köküm de hiç olmadı hani. Ya da oldu mu acaba?

Merak ediyor insan.



... gecenin kadehine doldu

28.3.14

3/4

8'de sabah kahvaltısı, 5'te öğle yemeği, 11'de akşam yemeği. İşte hayat bu.
Mu?

Tatil de, buradaki ilk senemde neredeyse bitmek üzere.
İnanılır gibi değil.
Oysaki yeni başlamıştık.
Daha yeni alışmıştık.
Dün ilk defa krep yapmıştım.
Üstelik güzel olmuştu.

Acayip hızlı geçiyor zaman önünü alamıyoruz.

Bundan tam 1 ay ve 1 gün sonra ben de artık sıradan bir insan olacağım.
Yaptığım ve yapacağım her şey o heyecanından, parlaklığından bir şeyler kaybedecek.
Sıradışı veya özel olmak yerine "gerekli" olacak her şey.
"Yetersiz" olacak.
"Eee?" diyeceksiniz "sonra?"

Ben de öyle bööön bööön bakacağım.
Ne bileyim ben.
O önünde her hayalini incik cincik dizmiş kız gitmiş olacak içimden.
Her şeyden korkan, her şeyi sorgulayan bir ben kalacağım.

Öyle otururuz artık kendi kendimize.

23.3.14

Kedidir Kedi

Bayılırız aşklara bayılırız.
Sevgiye, ilişkilere bayılırız.
Mutluluğa bayılırız.
Erir gideriz mutluluk için.
Uf neler yapmayız ki.
Kim yapmaz ki?

Kolay bulunmaz ama mutluluk. Aşk. Sevgi.
Üstelik "bulunan" bir şey de değildir gibi.
Vardır veya yoktur, hissedilir veya hissedilmez.
İnsanın tamamen kontrolünün dışında gibi gibidir çoğu zaman?

Durum böyle olunca da neyi nereden nasıl arayacağız da bulacağız da hissedeceğiz de aman da aman şeklinde bir zihniyet ortaya çıkar.
Veya çıkmaz.
Şaraptır o.
"Kedidir kedi."

***

Evrene mesaj yollamaktan sms paketim bitti, şeklinde bir espiriyle kapıyorum bu yazımı.
Hala daha blogger kullanan bir yazar olarak böyle abidik gubidik şeyler yazmaya hakkım var diye düşünüyorum.
Zaten kim okuyor bunları öyle ara ara meraklanmıyor da değilim.
Hmhmhm.

Nobody says "True that."



bidididi di dud duu

27.2.14

Scenes From An All-Boys Gig

Characters (L to R):
- Father of two at the piano, who barely made it to the concert after his long shift at the office; he is still in his worn out light grey suit, sans the tie - minor adjustment towards the casual look.
- Ex-soldier, band leader of his time on the trumpet; he is so disappointed with the small turn-out that he can't help but break into laughter after every weak applause from the crowd.
- The young and aspiring over-sized teenager on the double bass; his cheeks are as red as his red plaid shirt.
- The third most important man of an old and rooted Italian mafia on the tenor sax. His crazy moves during this sax solos conflict with his subtlety.
- Tall, white, young and lovely, the alto sax player with possibly Danish genes looks as dissimilar to the band, as a red apple in a bowl of citrus. He is torn between caring or not caring about what anybody thinks about him; but then again, that only means that he does, indeed, care.
- His haircut and glass shape choice give his most discreet secret away -the kind you would keep in closet-, the drummer looks happy to be a part of this boys club; his obedience visible, through the way he follows the instructions of the trumpeter.

Please and thank you's. Two hours of sheer musical experience. Intensity.
Promises, made, yet quite questionable.
Makes you wonder, really, who their closest friends may be.
Not us, for certain, but maybe they should re-consider that.
We were of the few, that actually were, there, in the end.
Please, thank you.

23.2.14

Scenes From An Almost-Sleepover With The Boys

- The toilet seat refuses to stay down. At least boys pee with the toilet seat up.
- Coffee is made, and coffee is served at anytime you want.
- Cookies are taken serious. There are rules to eating certain cookies.
- Smoking is a continuous offer, and is encouraged, but always voluntary.
- Comfiest chair is presented, despite their inconvenience.
- Focus is kept on fun and entertainment.
- There are goals to these all-nighters. They are not about the process, but the end cause.
- They happen, because of cronuts.
- And you don't necessarily understand it, but they don't mind.
- Goodnight.

5:17 AM

16.2.14

Eu vejo na luz dos seus olhos

"Of course he has a girlfriend. Of course he does. He's straight isn't he? Of course he has a girlfriend home!"

***


***

"You'd think moving to a new city would open up endless opportunities for love. But no. Not in the slightest bit. You know how they say "all the good ones are taken", well they are. Unless they are gay. Unless of course they are gay and taken. So there you have it. No opportunities. None that I'd like to seize. And you may say that have crazy high expectations, and maybe I do, but who do I end up with when I lower the expectations? When I accept my desperation? Who do I become? Who am I currently, anyway?"

14.2.14

Sevgili Günü

14 Şubatlar hiç olması gerektiği gibi geçmemiştir benim için.
14 Şubatlara bu konuda hiçbir alınganlık da yapmamışımdır.
Tıpkı bugün Lardi'ye söylediğim gibi - bu tip günler harika insanların varlığını kutlamak için olan bahanelerden ibaret.
Eğer garip kaçmayacağını bilseydim öylesine yapacağım jestleri, çekinmeden yapabilmem için ayrılmış olan günler.
O yüzden:
Mutlu sevgililer günleri :)

23.1.14

14 saat 36 dakika bilmem kaç saniye

Evde son akşam.
Yarın evde ilk gün.
Cumartesi Apple Store'da ilk randevu.
Pazartesi ilk sabahın-körü dersi.

Hoşçakal boş zaman.
Merhaba Practice Room!

21.1.14

And where do we get air?



"Hey Daddy!
What that dere?
WHAT. THAT. DERE?"

and

"Can I have that big elephant over there?"
-Oscar Brown Jr.

13.1.14

Ayın Yüzü gibi Delik Deşik

Eminim sizin tanıdığınız insanların arasında da vardır, kafalarında, düşüncelerinde boşluklar olan.
Zihni, ne bileyim, ayın yüzü gibi delik deşik olan.
Siz iletişim kurduğunuzu düşünürken, onların bu deliklerden düşüp gittikleri, sizin o yolu çoktan geçip gitmiş olduğunuz.
Arkanıza dönüp baktığınızda onları görememekten sıkılmış, her seferinde deliklerden onları çıkaracağım derken dizlerinizin yara bere içinde kaldığı.
Eminim bir iki tane vardır, böyle, tanıdığınız yıllara rağmen anlam veremediğiniz insanlar.
Yok mudur?

10.1.14

Fail

The truth is, I looked for a picture that would tell the thousand words I failed to find; but then I failed to find the picture too.

5.1.14

Kutlanacak Ne Çok Şey --

Bu sene blogum 5. yaşına giriyor.
İnanılır gibi değil, değil mi?

5 seneden bu yana hem yazılarımın sıklığı hem miktarı hem de içeriği ne çok değişti, görmek komiğime gidiyor.
Unutuveriyorum bazen burayı.
Aklıma geldiğinde, yazacak söz bulamıyorum.
Ama dönüp dolaşıp kendimi burada buluyorum.
Bilgisayarımdaki kısa yolunun ismi "ev" olan bir sayfa burası.

Başlangıçtan bu yana değişmeyenler de oldu pek tabii.
Kahve ve çikolataya olan bağımlığım,
müziğe olan tutkum,
bitmeyen bitmeyen bitmeyen hayallerim.
Susmayan şarkılar.

Büyümek, azalmak ve özülmek ise bu blog bunun nefis bir kanıtı.

Bu seneye girerken, önümdeki günlere bir sorumluluk yüklemeden girdim bu sefer.
İlk gün nasılsa, bütün sene öyledir mantralarını falan da geride bıraktım.
Yılın 1inde değil, ne bileyim, 7sinde başlayabilirim bir şeyleri değiştirmeye.
Aceleyi geride bırakıyorum.

Son olarak:
Sevgili 2013,
Beni çok heyecanlandırıp, çok yordun, ve çok üzüp, çok mutlu ettin.
Koca bir duygu seliydin.
Sana çok büyük hayaller ve sorumluluklar yükledim, ve sen hepsini üzerinde taşıdın, teşekkür ederim.
Kalbimde her zaman ayrı bir yerin olacak.
Hoşçakal.

Out with the old & In with the new