Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
shuffle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
shuffle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8.5.14
What to do when you can't sleep
Azıcık kaldı azıcık azıcık azıcık.
Azıcık zaman, azıcık yapacak şey, azıcık halledilecekler listesi.
Ne kadar çok şey geldi ve geçti.
İnanılır gibi değil.
21.4.14
11.4.14
Now At Last
"Now at last I know
What a fool I've beenFor have lost the last loveI should ever win
And at last I seeHow my heart was blindTo the joys before meThat I left behind
When the wind was freshOn the hillsAnd the stars were new in the skyAnd the lark was held in the stillWhere was IWhere was I
When the spring is coldWhere do robins goWhat makes winter lonelyNow at last I know
When the wind was freshOn the hillsAnd the stars were new in the skyAnd the lark was held in the stillWhere was IWhere was I
When the spring is coldWhere do robins goWhat makes winter lonelyNow at last I know"
- Feist
***
Heavy song for the heavy hearts.
28.2.14
21.1.14
And where do we get air?
"Hey Daddy!
What that dere?
WHAT. THAT. DERE?"
and
"Can I have that big elephant over there?"
-Oscar Brown Jr.
5.1.14
6.12.13
5.11.13
2.10.13
24.9.13
(How I feel) Here
I've tried but I couldn't find any warning of you dear
Bitmeyen yenilikler silsilesinin içinde insan gerçekten çok kolayca kaybolur.
It's hard to make out any sense of how I feel here
Alışveriş listelerinden, ödev listelerine; terim post-itlerinden, buluşma post-itlerine; yıkanacak bulaşıktan, yıkanacak çamaşıra; transpoze edilecek parçadan, kurulacak yedililere koştururken insan nerede olduğunu unutur.
All I know, is that my days go on and on without you here,
without you here
Ta ki oda arkadaşınız yan masanızda ağlamaya başlayana kadar.
My days go on and on without you here,
without you here
Siz kulaklıklarınızın altında "chord progression"larınızla uğraşırken durumu kurtarmak için geç kalmışsınızdır bile.
I beg your pardon, love
But you've interrupted me
Yemekhanelerden plastik çatal-bıçak, kahve dükkanlarından şeker cepleyerek hayatınızı sürdürme çabalarınızın anlamsızlığı, işte o sırada ortaya çıkar.
And the sad song that's played
Like a drum inside of me
Daha yeni başladık.
Daha beş hafta oldu.
Daha yeni, yeni bir derse başladım.
Daha ilk sınavıma girmedim.
Daha ilk sevgilimle tanışmadım.
Daha yeni başladık.
My, my what a fool am I, for allowing this to be
But this fool cannot ignore the light when he sees you
İnsan gerçekten çok kolayca kaybolabiliyor.
And my days go on and on without you here
without you here
Ta ki kendisi gibi kaybolmuş birisi, kaybolduğunu fark edene kadar, kaybolduğunu bile fark etmeden üstelik.
And my days go on and on without you here
without you here
Uzaktayız. Tek bir noktadan değil, birkaç noktadan uzaktayız.
And my days go on and on without you here
without you here
Bu noktalar başlangıç noktaları bile değil üstelik.
Kendi yerçekimleriyle kalplerimizi çekiştiren gezegenler gibi.
And my days go on and on without you here
without you
Boşlukta, kocaman, pasparlak, ama uzakta gezegenler.
Here..
Bizler de kendi küçük gezegenimizde gibi.
Without you here
Çayı özlemedim mesela.
Without you here
Ama kahvaltıyı özledim, beraber çıkılan, babamın iki kaşıktan fazla reçel yediğinde annemin sinirlendiği türden kahvaltıyı.
Without you here
(Greg Laswell)
Bitmeyen yenilikler silsilesinin içinde insan gerçekten çok kolayca kaybolur.
It's hard to make out any sense of how I feel here
Alışveriş listelerinden, ödev listelerine; terim post-itlerinden, buluşma post-itlerine; yıkanacak bulaşıktan, yıkanacak çamaşıra; transpoze edilecek parçadan, kurulacak yedililere koştururken insan nerede olduğunu unutur.
All I know, is that my days go on and on without you here,
without you here
Ta ki oda arkadaşınız yan masanızda ağlamaya başlayana kadar.
My days go on and on without you here,
without you here
Siz kulaklıklarınızın altında "chord progression"larınızla uğraşırken durumu kurtarmak için geç kalmışsınızdır bile.
I beg your pardon, love
But you've interrupted me
Yemekhanelerden plastik çatal-bıçak, kahve dükkanlarından şeker cepleyerek hayatınızı sürdürme çabalarınızın anlamsızlığı, işte o sırada ortaya çıkar.
And the sad song that's played
Like a drum inside of me
Daha yeni başladık.
Daha beş hafta oldu.
Daha yeni, yeni bir derse başladım.
Daha ilk sınavıma girmedim.
Daha ilk sevgilimle tanışmadım.
Daha yeni başladık.
My, my what a fool am I, for allowing this to be
But this fool cannot ignore the light when he sees you
İnsan gerçekten çok kolayca kaybolabiliyor.
And my days go on and on without you here
without you here
Ta ki kendisi gibi kaybolmuş birisi, kaybolduğunu fark edene kadar, kaybolduğunu bile fark etmeden üstelik.
And my days go on and on without you here
without you here
Uzaktayız. Tek bir noktadan değil, birkaç noktadan uzaktayız.
And my days go on and on without you here
without you here
Bu noktalar başlangıç noktaları bile değil üstelik.
Kendi yerçekimleriyle kalplerimizi çekiştiren gezegenler gibi.
And my days go on and on without you here
without you
Boşlukta, kocaman, pasparlak, ama uzakta gezegenler.
Here..
Bizler de kendi küçük gezegenimizde gibi.
Without you here
Çayı özlemedim mesela.
Without you here
Ama kahvaltıyı özledim, beraber çıkılan, babamın iki kaşıktan fazla reçel yediğinde annemin sinirlendiği türden kahvaltıyı.
Without you here
(Greg Laswell)
20.8.13
Stage 1: Homesickness
or so I've been told.
Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...
Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.
Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.
Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.
İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.
Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.
"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis
Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...
Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.
Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.
Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.
İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.
Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.
"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis
27.5.13
Dancing With My Self
"So let's sink another drink,
Cause it will give me time to think;
If I had the chance,
I would ask the world to dance"
-Nouvelle Vogue
Kafamın içinde dev bir labirent, her köşesinde ayrı bir insan var gibi.
İzin verdiğim kadar içeride veya dışarıdalar.
Orada kalmak istedikleri süre boyunca en azından.
Gözlerimi kapayıp şarkı söylemek istiyorum. Hep. Durmadan. Sonsuza dek.
Dinlemek isteyen herkes dinlesin.
İstemeyen kimse kalmasın.
Ne labirent.
Ne beklenti.
Ne hayalkırıklığı.
Ne sarhoşluk.
Ne akşamdankalmalık.
Ne uyku.
Şarkı.
Müzik.
Sonsuza dek.
Cause it will give me time to think;
If I had the chance,
I would ask the world to dance"
-Nouvelle Vogue
Kafamın içinde dev bir labirent, her köşesinde ayrı bir insan var gibi.
İzin verdiğim kadar içeride veya dışarıdalar.
Orada kalmak istedikleri süre boyunca en azından.
Gözlerimi kapayıp şarkı söylemek istiyorum. Hep. Durmadan. Sonsuza dek.
Dinlemek isteyen herkes dinlesin.
İstemeyen kimse kalmasın.
Ne labirent.
Ne beklenti.
Ne hayalkırıklığı.
Ne sarhoşluk.
Ne akşamdankalmalık.
Ne uyku.
Şarkı.
Müzik.
Sonsuza dek.
11.1.13
Nafile..
"Küçüklüğümden beri derdimi anlatmamın yollarını arıyorum. Konuşmak zor geliyor, hep gelmiştir. Bu konu üzerinde çalışıyorum, ve ilerde mükemmel bir konuşmacı olmayı hedefliyorum. Yazmak daha kolay. Beyaz bir sayfa var ve onu doldurmam için kimse beni bakışlarıyla baskı altında bırakmıyor. Gerçi o baskı benim kendi yarattığım bir şey. İnsanlar niye durduk yerde bana baskı yapsın? Dedim ya, üstünde çalışıyorum."
Şirin Soysal - İstanbul, 20 Eylül 2011
15.12.12
Moanin'
This is the notion "Badass" put into song:
19. ve 20. saniye arasındaki o tepkiyi her dinlediğimde kendim de veriyorum.
O kadar o kadar o kadar "güçlü" ve "ruhlu" bir şarkı ki. Anlatmaya benim gücüm, ruhum yetmiyor.
Bir gün bu insanlarla aynı kaderi paylaşmak en büyük hayalim.
Mingus, you. are. the. man. No doubt in that.
19. ve 20. saniye arasındaki o tepkiyi her dinlediğimde kendim de veriyorum.
O kadar o kadar o kadar "güçlü" ve "ruhlu" bir şarkı ki. Anlatmaya benim gücüm, ruhum yetmiyor.
Bir gün bu insanlarla aynı kaderi paylaşmak en büyük hayalim.
Mingus, you. are. the. man. No doubt in that.
19.10.12
Bung bung bung bung bung bung
Öyle bir yerdeyim ki;
"Gerçekten istersin" felsefesiyle çok çok isteyip kocaman hayaller mi kursam;
Yoksa "Çok düşünürsem 'jinx' edeceğim" veya "Çok istersem ve olmazsa çok üzüleceğim" felsefelerinden birini seçip istediğim şeyleri çok düşünmesem mi
karar veremiyorum.
Bunu söylediğimde "Dalga mı geçiyorsun?" dedi Miles.
Hiç dalga geçmiyorum. Hakikaten böyle saçma bir hallerdeyim.
Uyuyup uyansam birileri benim için yapmam gereken herşeyi yapsa ve olsa istiyorum.
Ya da mesela zaman ben işlerimi bitirene kadar dursa?
"Please turn on your magic beam,
Mr. Sandman bring me a dream"
- The Chordettes
"Gerçekten istersin" felsefesiyle çok çok isteyip kocaman hayaller mi kursam;
Yoksa "Çok düşünürsem 'jinx' edeceğim" veya "Çok istersem ve olmazsa çok üzüleceğim" felsefelerinden birini seçip istediğim şeyleri çok düşünmesem mi
karar veremiyorum.
Bunu söylediğimde "Dalga mı geçiyorsun?" dedi Miles.
Hiç dalga geçmiyorum. Hakikaten böyle saçma bir hallerdeyim.
Uyuyup uyansam birileri benim için yapmam gereken herşeyi yapsa ve olsa istiyorum.
Ya da mesela zaman ben işlerimi bitirene kadar dursa?
"Please turn on your magic beam,
Mr. Sandman bring me a dream"
- The Chordettes
9.9.12
Just a paper bag
Haftanın şarkısı da şöyle başlıyor:
"I was having a sweet fix of a daydream of a boy
Whose reality I knew, was a hopeless to be had"
Fiona Apple'ın sesinden herşey ayrı bir duygulu geliyor sanki. Bu kadını dinlemek öyle güzel ki.
Bir de şu videodaki çocukları tek tek yemek istiyorum.
"He said 'It's all in your head,' and I said 'So's everything'
But he didn't get it..
I thought he was a man,
But he was just a little boy..."
Ve son olarak, geçtiğimiz bir kaç yılın mottosu da bu şarkıda barınmaktaymış da haberimiz yokmuş:
"Hunger hurts, but starving works, when it costs too much to love"
So's everything.
"I was having a sweet fix of a daydream of a boy
Whose reality I knew, was a hopeless to be had"
Fiona Apple'ın sesinden herşey ayrı bir duygulu geliyor sanki. Bu kadını dinlemek öyle güzel ki.
Bir de şu videodaki çocukları tek tek yemek istiyorum.
"He said 'It's all in your head,' and I said 'So's everything'
But he didn't get it..
I thought he was a man,
But he was just a little boy..."
Ve son olarak, geçtiğimiz bir kaç yılın mottosu da bu şarkıda barınmaktaymış da haberimiz yokmuş:
"Hunger hurts, but starving works, when it costs too much to love"
So's everything.
6.9.12
thinking of you
"You said move on where do I go?
I guess second best is all I will know
'Cause when I'm with him I'm thinking of you"
- Katy Perry*
(*bunu ben de beklemiyordum, ne diyeyim...)
Sen kimsin ve neredesin ve ne zaman burada olursun bir de onu bilsem. Konu kapanacak...
I guess second best is all I will know
'Cause when I'm with him I'm thinking of you"
- Katy Perry*
(*bunu ben de beklemiyordum, ne diyeyim...)
Sen kimsin ve neredesin ve ne zaman burada olursun bir de onu bilsem. Konu kapanacak...
24.5.12
"Enough to make you go crazy"
Çok sıkı bir denge var hayatımda.
Öyle ki, herşeyin yolunda ve dengeli gittiği zamanları herşeyin sıkıştığı dengesiz zamanlar izliyor.
Bugün çok fazla şey duydum, dinledim, söyledim, söyledim ve bu henüz bir başlangıç.
Hatta bir başlangıç bile değil.
Bir sürekliliğin bir karesi.
Öte yandan bazı yoklukların dengesi hala kurulmuş değil; dengesi nasıl bulunacak onu da çok merak etmekteyim ya...
Böyle günlerde o bazı yoklukların hissi daha ağır oluyor, her saniye hissediliyor.
Kendime bunu bu kadar sorun ettiğim için kızmıyor da değilim, ama ne yapayım, böyle hissediyorum işte.
***
İşte böyle kendi kişisel dünyama dalıp daracık zihin koridorlarımda kaybolacak gibi olduğumu hissettiğimde derin bir nefes alıp, kendimden uzaklaşmaya çalışıyorum.
Olabildiğince uzağa, ve kendimi yalnızca bir tozu olduğum evrene bakarken bulabiliyorum.
Yapılacak ne çok şey var, diye düşünüyorum. "Yapabileceğim" ne çok şey var.
Ve biraz olsun huzur bulur gibi oluyorum.
Öyle ki, herşeyin yolunda ve dengeli gittiği zamanları herşeyin sıkıştığı dengesiz zamanlar izliyor.
Bugün çok fazla şey duydum, dinledim, söyledim, söyledim ve bu henüz bir başlangıç.
Hatta bir başlangıç bile değil.
Bir sürekliliğin bir karesi.
Öte yandan bazı yoklukların dengesi hala kurulmuş değil; dengesi nasıl bulunacak onu da çok merak etmekteyim ya...
Böyle günlerde o bazı yoklukların hissi daha ağır oluyor, her saniye hissediliyor.
Kendime bunu bu kadar sorun ettiğim için kızmıyor da değilim, ama ne yapayım, böyle hissediyorum işte.
***
İşte böyle kendi kişisel dünyama dalıp daracık zihin koridorlarımda kaybolacak gibi olduğumu hissettiğimde derin bir nefes alıp, kendimden uzaklaşmaya çalışıyorum.
Olabildiğince uzağa, ve kendimi yalnızca bir tozu olduğum evrene bakarken bulabiliyorum.
Yapılacak ne çok şey var, diye düşünüyorum. "Yapabileceğim" ne çok şey var.
Ve biraz olsun huzur bulur gibi oluyorum.
Brett Dennen - Make You Crazy .mp3 | ||
![]() | ||
![]() | Found at bee mp3 search engine | ![]() |
Kitap okumayı ve film izlemeyi ve bunların hiçbirini zorunda olduğum için yapıyor olmamayı özledim...
14.5.12
Homemade Jazz
Hayranlıkla izlemekte olduğum,
Tanıştığım için kendimi şanslı hissettiğim,
Ve gördüğüm kadarıyla şu klipteki tatlıların toplamından bile tatlı bir kadının,
Tatlı mı tatlı klibi.
Tanıştığım için kendimi şanslı hissettiğim,
Ve gördüğüm kadarıyla şu klipteki tatlıların toplamından bile tatlı bir kadının,
Tatlı mı tatlı klibi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)