D&R'a hep giderim. Her hafta Uykusuz ve Penguen alırım.
Yaşadığım yer itibariyle nasıl gözüktüğüme pek önem vermem.
Karakterim itibariyle nasıl gözüktüğüme pek önem vermem. Bunun değişmesini umuyorum.
Ama D&R'a giderken, nasıl gözüktüğüme hiç önem vermemişimdir. Bazen buna kafa yormak istersem sebebinin kitaplar ve albümlerin arasında vakit harcarken yaşadığım bohem deneyime katkıda bulunması olduğunu söyleyebilirim. Ama buna kafa da yormam pek.
Kasada paramı öderken herhangi bir şeye pek önem vermem.
Kasadaki adamı tanıyorum. O da, sadece uykusuz ve penguen aldığımda torba istemeyeceğimi bilecek kadar tanır beni. Konuşmayız. Her seferinde D&R kartımı sorar, bazen olur bazen olmaz. Her seferinde teşekkür ederim.
Bu neredeyse her hafta yaşanan bir şeydir. Pek önem vermem.
Ama hepinize olmuştur: Hayatınızın bir parçası haline gelmiş, oldukça sıradan olaylar tek bir dış etkenle kontrolden çıkar. Pek önem vermediğiniz bu olay, bu dış etken yüzünden sizi kendiniz hakkında düşünmeye iter. Orada oracıkta değişmek istersiniz; çözümler bulmak istersiniz; karar vermek istersiniz.
İşte sıradan bir D&R alışverişinin kasa fazına geçtiğim sırada karşıma eski bir arkadaşım çıktı bu haftasonu.
En azından o hep arkadaş olduğumuzu sanıyordu.
Tahmin etmiş olabileceğiniz gibi, ben ondan biraz hoşlanıyordum.
Kasada elimde Uykusuz'um ve Penguen'imle dururken. "Pipe Dreams?" dediğinde (evet Pipe Dreams demedi ama hala adımı bilmeyenleriniz için adım bu) en sevdiğim kısmı sıradanlığı olan bu D&R ziyareti beni allak bullak etti.
Rezil haldeydim, kıyafetlerim, saçım, her açıdan bitik bir tipim vardı.
Onu en son iki sene önce görmüştüm ve bu iki senenin ona yaradığı (ve bana hiçbir şekilde yaramadığı) her halinden belli oluyordu.
"Nasılsın?" "İyiyim sen?" "Ben de. Hiç tanımayacaktım gerçekten." "Ben de tanıyamazdım heralde yani" "Okulundan hala sıkılmadın değil mi?" "Yo, asla, sen?" ....
Belli bir noktada suratına bakarken sesini duyamadığımı hatırlıyorum. Sonra zaten "Görüşürüz" gibi bir şey deyip yanımdan ayrıldı.
Ben diyaloğumuz gerçekleşirken içimde kendimle bambaşka bir diyalog gerçekleştiriyordum.
Değişmek istedim, daha iyi olmak istedim, daha iyi gözükmek istedim, bu kadar rezil giyinmemiş olmak istedim, saçımın deli-doktor stilinde olmamasını istedim.
İki yıldır görmediğim bu insanın karşısında, benim onun için düşündüklerimi onun benim için düşünmesini istedim.
Sizi uzun süredir görmeyen insanların güzelliği bu değil midir? Onları şaşırtabilmek?
Şaşırdığını, hele de etkilendiğini hiç sanmıyorum.
Bu insan için artık hiçbir şey hissetmediğimi belirtmeme gerek var mı bilmiyorum ama konu bir şey hissetmek de değil zaten. Birilerini şaşırtabildiğinizi görmek sadece.
Ve benim her hafta mutlulukla yaptığım dergi alışverişimin, kendimi ve geçirdiğim seneleri sorguladığım bir yüzleşme seansına dönüşmesi de işte böyle oldu.
Çok lazımmış gibi.
Hiç de değildi.
Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
DnR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DnR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9.11.11
22.4.10
16.30-19.30 arası bir yerler
Servis durur, kapılar açılır ve görev başlar.
Mmm.. Hava harika!
***
Bankamatiklerin yerini bilmediğinden telefon hakkını kullanır.
"Alo anne? Ben şimdi geldim ama param yok. Şimdi burdaki bankamatikler..."
***
Merdivenlerin altındaki küçük ayakkabı dükkanına gidilir ve rengarenk bağcıkların karşısına geçilir.
Hangisi? Hangisi? Hangisi?
Sonuç: 4 çift siyah, 1 çift beyaz bağcık.
***
Kendisinden geçmiş kulaklığın yenisini almak üzere Media Markt'ın yolu tutulur. Fakat onu "o" yapan yeşil kulaklıkları bulamayınca hüsrana uğrar.
Siyah, siyah, ucu mavi siyah, beyaz, siyah... Biraz daha idare ederim n'olucak!
***
Yine kendini yabancı albüm bölümünde bulur. Etiketlerin üzerindeki fiyatlara bakıp bakıp iç çeker. Bölümdeki albümlerin her birini bir kez eline alır, bırakır, bir kez daha alır, bir kez daha bırakır, bir kez daha alır, bir kez...
Alsam mı? Bi daha bulamam yani. Çok da param yok gerçi.. Şimdi konser bileti falan da iyice zarardayım hem... Bulur muyum ki? Almıyım ama ya... Ya da...
***
"2.99"luk albümlerin sepetini keşfeder.
Nee? Bunu da mı bırakmışlar? Oha Deep Purple! Oha oha Tori Amos!
***
Her Meydan gezisinin farzıdır: D&R'a girilir. İndirimdeki kitaplar, 4 liralık kitaplar, yeni çıkanlar, yabancı romanlar; bu sırayla tek tek incelenir. Sonunda bir ev dergisi, Penguen.. Uykusuz yoktur. Yine hüsran, yine hüsran...
"Uykusuz gelmedi mi?" Hof.
***
Küçük boy caramelatte alınır, dışarıdaki masalardan birine kurulunur, Penguen okunur.
Hihihihahahahhihih...
***
Tam evin yolu tutulmuştur ki...
Aman! Festival için bardak bakmayı unuttum!
Yeni istikamet: IKEA.
***
Yürüyen merdivenlerin başında bir teyze dönüp bir şeyler söyler. Kulaklıkları çıkarıp "Efendim?" der. Teyze "Beraber çıkabilir miyiz?" diyordur. Şaşkınlıkla kabul eder, teyze koluna girer. Meğerse teyze yürüyen merdivenlerden korkmaktadır. İnerken tekrar koluna girer, güvenli bir şekilde indiğindeyse çok teşekkür eder.
Heh!
***
Oturma odaları bölümünde koltuğun birine yayılmış başka bir teyze gözünün içine bakar ve kahkahalarla gülmeye başlar.
Nasıl yani?
***
Annelerinin azarladığı üç farklı yaşlarda erkek çocuğu üst üste konmuş halıların üzerinde oturmaktadır. Önlerinden havalı havalı geçer. Aradan kısa bir süre geçmiştirki yüzünü tam göremediği çocuk önünden geçer. Ağzı açık kalır. Üstüne üstlük...
Fransızca mı konuşuyor yoksa? Nasıl yani? Fransız mı şimdi bunlar?
Kuşburnu'nu heyecanla arar, fakat o açmamaktadır.
Hadi kuşburnu hadi, hadi...
***
Evin yolu tekrar tutulmadan orta boy taze mısır alır. Tuz, margarin, pul biber, kaşar.
Ham hum ham hum...
***
Ve tam evden içeri girmek üzeredir ki şu şarkı çalmaya başlar:
"You can hear her
Tic Tic Tic Tic
She’s a bomb and she’s gonna explode
She’s sky-rocket
She’s overload
No need to whisper cause
She already knows"
-Reamonn
Mmm.. Hava harika!
***
Bankamatiklerin yerini bilmediğinden telefon hakkını kullanır.
"Alo anne? Ben şimdi geldim ama param yok. Şimdi burdaki bankamatikler..."
***
Merdivenlerin altındaki küçük ayakkabı dükkanına gidilir ve rengarenk bağcıkların karşısına geçilir.
Hangisi? Hangisi? Hangisi?
Sonuç: 4 çift siyah, 1 çift beyaz bağcık.
***
Kendisinden geçmiş kulaklığın yenisini almak üzere Media Markt'ın yolu tutulur. Fakat onu "o" yapan yeşil kulaklıkları bulamayınca hüsrana uğrar.
Siyah, siyah, ucu mavi siyah, beyaz, siyah... Biraz daha idare ederim n'olucak!
***
Yine kendini yabancı albüm bölümünde bulur. Etiketlerin üzerindeki fiyatlara bakıp bakıp iç çeker. Bölümdeki albümlerin her birini bir kez eline alır, bırakır, bir kez daha alır, bir kez daha bırakır, bir kez daha alır, bir kez...
Alsam mı? Bi daha bulamam yani. Çok da param yok gerçi.. Şimdi konser bileti falan da iyice zarardayım hem... Bulur muyum ki? Almıyım ama ya... Ya da...
***
"2.99"luk albümlerin sepetini keşfeder.
Nee? Bunu da mı bırakmışlar? Oha Deep Purple! Oha oha Tori Amos!
***
Her Meydan gezisinin farzıdır: D&R'a girilir. İndirimdeki kitaplar, 4 liralık kitaplar, yeni çıkanlar, yabancı romanlar; bu sırayla tek tek incelenir. Sonunda bir ev dergisi, Penguen.. Uykusuz yoktur. Yine hüsran, yine hüsran...
"Uykusuz gelmedi mi?" Hof.
***
Küçük boy caramelatte alınır, dışarıdaki masalardan birine kurulunur, Penguen okunur.
Hihihihahahahhihih...
***
Tam evin yolu tutulmuştur ki...
Aman! Festival için bardak bakmayı unuttum!
Yeni istikamet: IKEA.
***
Yürüyen merdivenlerin başında bir teyze dönüp bir şeyler söyler. Kulaklıkları çıkarıp "Efendim?" der. Teyze "Beraber çıkabilir miyiz?" diyordur. Şaşkınlıkla kabul eder, teyze koluna girer. Meğerse teyze yürüyen merdivenlerden korkmaktadır. İnerken tekrar koluna girer, güvenli bir şekilde indiğindeyse çok teşekkür eder.
Heh!
***
Oturma odaları bölümünde koltuğun birine yayılmış başka bir teyze gözünün içine bakar ve kahkahalarla gülmeye başlar.
Nasıl yani?
***
Annelerinin azarladığı üç farklı yaşlarda erkek çocuğu üst üste konmuş halıların üzerinde oturmaktadır. Önlerinden havalı havalı geçer. Aradan kısa bir süre geçmiştirki yüzünü tam göremediği çocuk önünden geçer. Ağzı açık kalır. Üstüne üstlük...
Fransızca mı konuşuyor yoksa? Nasıl yani? Fransız mı şimdi bunlar?
Kuşburnu'nu heyecanla arar, fakat o açmamaktadır.
Hadi kuşburnu hadi, hadi...
***
Evin yolu tekrar tutulmadan orta boy taze mısır alır. Tuz, margarin, pul biber, kaşar.
Ham hum ham hum...
***
Ve tam evden içeri girmek üzeredir ki şu şarkı çalmaya başlar:
"You can hear her
Tic Tic Tic Tic
She’s a bomb and she’s gonna explode
She’s sky-rocket
She’s overload
No need to whisper cause
She already knows"
-Reamonn
3.1.10
Tesadüfler
Şu tesadüfler de olmasa, ne kadar renksiz olurdu hayat.
Siyah beyaz hayatlarımızın içinde ufacık ama sımsıcacık parlamıyor mu tesadüfler?
Ufacık ve rengarenk...
Hele benim hayatımda, günün yarısı tesadüflerle geçiyor. İyi ya da kötü, beklenen ve beklenmeyen tesadüfler.
Belki dağınık olduğum için, belki de etrafımdaki şeylere olması gerektiği gibi dikkat etmediğim için.
Ama tesadüflere sebep aramak da ayrı bir hata olur sanırım.
Oldukları gibi kalmalılar.
Öylece.. Büyülü...
Peki fizik lab'i gibi can sıkıcı yükümlülüklerim varken -ki gerçekten bir an önce ona dönmeliyim yoksa yarın sabah data table'ın çizgileri sol yanağımda uyanacağım- ne tesadü ve rengi diye düşünüyor olabilirsiniz; ama paylaşmadan edemedim:
Her haftasonu olduğu gibi bu haftasonuda D&R'a Uykusuz'umu ve Penguen'imi almaya gittim.
(evet, ikisini de takip ediyorum, evet lanet olsun. ama Bahadır Baruter'in çizimlerini en az Ersin Karabulut'un hikayelerini sevdiğim kadar seviyorum. tutamıyorum kendimi. elim ikisine de gidiyor ne yaparsınız. neyse konuya dönelim..)
İçeri girdiğim anda hemen girişteki fırsat bölümüne bir göz attım, ve ne göreyim, ikili albüm paketleri, tek albüm fiyatına satılıyor. Ve öyle uyduruk şeyler de değil.
Daha bu sabah "Go-Get-The-Album-List"imi temize çekmiştim ve listede en tepedeki ismin iki tane fırsat paketi olduğunu gördüğümde kalbim deli gibi çarpmaya başladı tabii.
Ama yeterli param olmadığı için (gazeteler ucuz tabi, nerden bileyim ben böyle bir şey olduğunu 10tl var cebimde) heycanımı bastırıp kendimi gazetelerin oraya attım. Gazetelerimi alıp geri dönerken de yeni kitaplar da ne var ne yok diye bakmaktan alamadım kendimi. Daha önce de gördüğüm bir kaç romanın yanında beni şoktan şoka sokan bir kitap duruyordu:
Malcom Gladwell'in "The Outliers"ı.
Peki bu kitabın önemi ne mi? Dönem ödevi için seçtiğim kitap oluyor kendileri. Kütüphanedeki tek kopyası bende; bende, bende olmasına da; sürekli olduğu gibi bu seferde yeniletmek için geç kalmıştım. Ve bütün haftasonu "kitabı uzunca bir süre bulamamak riskini alıp geri bırakmak ve sonra almak" ya da "geç kaldığımı itiraf edip cezamı çekmek" seçenekleri arasında gidip gelmiştim. Ama tesadüfe bakın ki sonunda Türkiye'ye gelmiş ve dört kopyasını benim her haftasonu uğradığım D&R'a bahşetmişti...
Param ona da yetmiyordu ama bu hikaye annemi otoparktan çağırmaya ve kredi kartını kullanmama değerdi.
Tam gazeteleri ve kitabı öderken, nefsime hakim olamayıp o gördüğüm ikili paketlerden bir tanesini de kasaya getirmem cabası...
Şimdi fizik lab'imi yüzümdeki kocaman gülümsemeyle yazıyorsam, iyi bir nedenim olduğunu biliyorsunuz!
Diyorum ya;
Ah şu tesadüfler de olmasa...
Siyah beyaz hayatlarımızın içinde ufacık ama sımsıcacık parlamıyor mu tesadüfler?
Ufacık ve rengarenk...
Hele benim hayatımda, günün yarısı tesadüflerle geçiyor. İyi ya da kötü, beklenen ve beklenmeyen tesadüfler.
Belki dağınık olduğum için, belki de etrafımdaki şeylere olması gerektiği gibi dikkat etmediğim için.
Ama tesadüflere sebep aramak da ayrı bir hata olur sanırım.
Oldukları gibi kalmalılar.
Öylece.. Büyülü...
Peki fizik lab'i gibi can sıkıcı yükümlülüklerim varken -ki gerçekten bir an önce ona dönmeliyim yoksa yarın sabah data table'ın çizgileri sol yanağımda uyanacağım- ne tesadü ve rengi diye düşünüyor olabilirsiniz; ama paylaşmadan edemedim:
Her haftasonu olduğu gibi bu haftasonuda D&R'a Uykusuz'umu ve Penguen'imi almaya gittim.
(evet, ikisini de takip ediyorum, evet lanet olsun. ama Bahadır Baruter'in çizimlerini en az Ersin Karabulut'un hikayelerini sevdiğim kadar seviyorum. tutamıyorum kendimi. elim ikisine de gidiyor ne yaparsınız. neyse konuya dönelim..)
İçeri girdiğim anda hemen girişteki fırsat bölümüne bir göz attım, ve ne göreyim, ikili albüm paketleri, tek albüm fiyatına satılıyor. Ve öyle uyduruk şeyler de değil.
Daha bu sabah "Go-Get-The-Album-List"imi temize çekmiştim ve listede en tepedeki ismin iki tane fırsat paketi olduğunu gördüğümde kalbim deli gibi çarpmaya başladı tabii.
Ama yeterli param olmadığı için (gazeteler ucuz tabi, nerden bileyim ben böyle bir şey olduğunu 10tl var cebimde) heycanımı bastırıp kendimi gazetelerin oraya attım. Gazetelerimi alıp geri dönerken de yeni kitaplar da ne var ne yok diye bakmaktan alamadım kendimi. Daha önce de gördüğüm bir kaç romanın yanında beni şoktan şoka sokan bir kitap duruyordu:
Malcom Gladwell'in "The Outliers"ı.
Peki bu kitabın önemi ne mi? Dönem ödevi için seçtiğim kitap oluyor kendileri. Kütüphanedeki tek kopyası bende; bende, bende olmasına da; sürekli olduğu gibi bu seferde yeniletmek için geç kalmıştım. Ve bütün haftasonu "kitabı uzunca bir süre bulamamak riskini alıp geri bırakmak ve sonra almak" ya da "geç kaldığımı itiraf edip cezamı çekmek" seçenekleri arasında gidip gelmiştim. Ama tesadüfe bakın ki sonunda Türkiye'ye gelmiş ve dört kopyasını benim her haftasonu uğradığım D&R'a bahşetmişti...
Param ona da yetmiyordu ama bu hikaye annemi otoparktan çağırmaya ve kredi kartını kullanmama değerdi.
Tam gazeteleri ve kitabı öderken, nefsime hakim olamayıp o gördüğüm ikili paketlerden bir tanesini de kasaya getirmem cabası...
Şimdi fizik lab'imi yüzümdeki kocaman gülümsemeyle yazıyorsam, iyi bir nedenim olduğunu biliyorsunuz!
Diyorum ya;
Ah şu tesadüfler de olmasa...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)