Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
27.12.13
Blue boy Blue girl
"Why won't somebody send a tender blue boy to cheer up little girl blue?"
***
Merhaba İstanbul ve merhaba eski ve merhaba 18 senenin evi (temsili),
ve merhaba beni geçtiğimiz dört aylığına uğurlamış olan her şey ve herkes.
Sizleri "geri döndüğümde her şey eskisi gibi olacak" duygusunun ağır bastığı bir özlemle özlemişim.
Ama hiç bir şey hiç bir zaman eskisi gibi olmaz.
***
Ne yapacağımı bilmeden evde oturduğum günler sık değildir, bu nadir günlere asla 10'da uyanmam.
Ve bu yüzden saat 5 buçukken saati 10 buçuk zannetmem doğaldır, değil mi?
***
Herkes sevilmek ister.
Kabul etmek istese de istemese de herkes sevilmek ister.
Kabul ederseniz muhtaç ve dürüst,
Kabul etmezseniz güçlü ve yalancı olursunuz.
Bu tartışmaya girmemek de bir seçenektir tabii, bu durumda sessiz ve ketum olmuş olursunuz.
Günün sonunda
-veya "at the end of the day"-
ne seçtiğinizin bir önemi olmaz, yalnız veya tümsünüzdür.
Yalnız veya tüm.
Tartışmaya açık değildir, çoğu zaman.
***
Her gün bir bardak içmeden rahat duramadığım kahve, şimdi nerdesin?
***
"It's time you knew, that all you can count on are the raindrops that fall on little girl blue.."
3.5.12
Saman kütleleri
Kimse uğramıyor, ne bir ses ne bir soluk.
Ben de suçluyum ama uzunca bir süredir adam gibi bir şey yazmadım. Neden yazmıyorsun, diye de sormuyorsunuz ya neyse.
Kafamın yoğun, kalbimin yorgun olduğu günler geçiriyoruz yeniden yineden.
Bugün pek çok kahkaha attığım, gün geçtikçe bu kahkahaların daha da yüksek seslere ulaştığı su götürmez bir gerçek. Bazen çevremdekileri şaşkınlığa uğrattığımı görüyorum. Böyle zamanlarda kısa bir kahkaha daha atıyorum, daha sessiz.
Ne yazık ki bu kahkahalar kafamın yoğunluğunu biraz olsun hafifletmiyor.
Bitmeyen telaşlar, sonu gelmeyen yollar içerisindeyim.
Evde olmayı, işsiz olmayı ve tembelliği o kadar çok seviyorum ki.
Bazen herşeyi bırakıp bir ev kedisi olasım geliyor.
Ciddi anlamda tutkulu ve idealist bir insan olmanın bir büyük falsosu var ise, o da yapılan işlerin asla yetmiyor ve bitmiyor oluşu.
Peşinden varınla yoğunla koştuğun başarılar, onlara ulaştığında yalnızca yolun üzerindeki bir taşa dönüşüveriyor ve bir sonraki varış noktasına ulaşana kadar yine aynı telaşları aynı paniği yaşıyorsun.
Yapmakta olduğum şeylerin hiçbirinden gerçekten bıkmadım, çünkü büyük bir inatla yalnızca keyif aldığım şeyleri yapmaya özen gösteriyorum şu hayatta.
Ne yazık ki bu, bunca koşuşturmanın içinde sıkça yorulduğum ve kimi zaman umutsuzluğa düştüğüm gerçeğini değiştirmiyor. Hatta bu kadar tutkuyla bağlı olduğum şeyler için çabalamakta olduğumdan, ufak şeyler ters gittiğinde bile kendimi çaresizliğe düşmüş gibi hissediyorum.
Bazen bana bir "ben" lazım gibi geliyor, şuraya şu yazıları yazmakta olduğum andaki sakinlikte bir "ben". Arada sırada panikleyen "ben"i zaptetmesi için.
İşte bu tip gerginlikler ve sadece gergin olduğum için gerilmeler yaşadığım abuk subuk bir dönem. Kafamda şu canım blog'a yazacak doğru düzgün bir hikayem bile yok gördüğünüz gibi.
Bu sebeple başkalarının hikayelerini çalıp çalıp koyuyorum.
Hala okumadıysanız aşağıda sizi bekliyorlar.
Görüşmek üzre...
14.2.12
13 Şubatın son demlerinde
Yalnız geçirilen herhangi bir günden farklı bir histeri yok diyelim en azından.
Öte yandan, sadece insanları güldürebilmek için işi gücü bırakıp kırmızı kağıttan kestiğim kalplerin üzerine akrostiş yazacak bir dengesizlikte olduğumu burada itiraf edeceğim.
Son bir buçuk saatimi "popo" ve nice kelimelere kafiye düşünerek geçirdim...
Bilmiyorum, bu işe başlamadan önce düşüncesi bile öyle hoşuma gitmişti ki, insanları bundan mahrum edemezmişim gibi geldi. Bu ve benzeri saçmalıklar olmadan hayat hiçbir şeye benzemezdi bana kalırsa.
Daha çok insan saçmalamalı.
(Manasız sosyal mesajımı da veriyorum.)
Her neyse, bu başı sonu bir şeye benzemeyen yazının bir amacı varsa, o da sadece bir şeyleri kutlamak için icat edilen günlerde keyfinizi kaçırmanıza izin veremeyecek olmamdı.
Sevgililer gününü kutlamak için bir sevgiliye ihtiyacınız olmadığını hatırlatmak istedim.
Arkadaşlarınıza da pekala aşk şiiri yazabilir, çikolata alabilirsiniz.
Hatta çok arzu ediyorsanız bana da çikolata alabilirsiniz.
Kısacası, hepimizin Sevgililer Günüsü kutlu olsun.
6.1.12
50 dakikalık uykularla, sonu gelmeyen günler hiç çekilmiyor.
Şimdi beynimi kapamaya gidiyorum, ben yokken kendinize iyi bakın...
3.10.11
Özlem
Bazen hiç olmamış birini özlediğimi düşünüyorum.
Bazen bu öznesiz özlem içimde büyüyor, boğazımı sıkıyor, başımı ağrıtıyor, kalbimi yoruyor.
Bazen bu özlem yüzünden şarkılar olmayan bir özneye yazılmış gibi geliyor.
Oysa ki yok,
Oysa ki hiç olmadı.
"O" da değil, "diğer o" da değil, "diğer diğer o" da değil.
Hiç olmayan birisi için çaresizliğe düşüyorum, hiç olmamış birisi üzüyor beni.
Hiç olmamışken bu kadar üzebiliyorsa, olduğunda ne halde olacağım diyorum bazen.
Olmayışının beni bu kadar üzdüğünü hatırlıyorum sonra.
Sonra burada olmadığı için özlüyorum.
Burada olmadığı için "onu" özlediğimi sanıyorum. "Diğer onu". "Diğer diğer onu".
Dönüp duruyor.
Ben bu manasız özlemin, olmayışın içinde
yok oluyorum.
11.8.11
"Why, oh, why can't I?"
16.6.11
Blog
Arada bir Mavi bakıyordur muhtemelen, arada bir de Kuşburnu.
Kafasına eserse Ördek bakıyordur ama o kadardır yani.
M okumayı çoktan bıraktı mesela, biliyorum. Yazmayı da bırakmadığını nadiren atıp, beni yine benden alan iletilerinden biliyorum...
Kimselerin bakmadığını bildiğim için, çok da yazasım gelmiyor doğrusu.
Ama sırf o okumuyor diye, dilediğim gibi ona yazabiliyorum. O da başka türlü bir rahatlık işte.
Kimsenin bakmadığını bildiğinde çılgın gibi dans etmek gibi.
24.7.10
Shuffle #6
"On the floor of Tokyo
Or down in London town to go, go
With the record selection
With the mirror reflection
I'm dancing with myself
When there's no-one else in sight
In the crowded lonely night
Well I wait so long
For my love vibration
And I'm dancing with myself
Oh dancing with myself
Oh dancing with myself
Well there's nothing to lose
And there's nothing to prove
I'll be dancing with myself
...
So let's sink another drink
'Cause it'll give me time to think
If I had the chance
I'd ask the world to dance
And I'll be dancing with myself
I'll be dancing with myself"
- Billy Idol*
*kişisel tercihim Nouvelle Vague cover'ı ama..
***
Her yalnızlık, mutsuz değildir..
8.5.10
Inside Her Shoes
Hani bazen hayatınızı sanki başka birisi yaşıyormuş da siz de uzaktan izliyormuşsunuz gibi hissedersiniz ya; ben işte bir süredir öyle hissediyorum.
Ve bu his uzun süredir ortalıkta olduğu için, izlemekte olduğum hayatın bana ait olduğundan şüpheleniyorum bazen.
Zaten eğer insan kendine "Ben olsam ne yapardım?" diye soruyorsa, bu işte bir iş var demektir.
Yaptığım seçimler, söylediğim sözler, düşündüklerim...
Bu kadar sık değişiyor olmaları doğru mu?
Ufak çaplı bir Benjamin Button hikayesine benziyor hayatım.
Sizi temin ederim ki, bundan bir kaç sene önce çok daha aklı başında, yaptıklarının bilincinde ve sorumluluk sahibi bir insandım. Çok daha sabırlı ve anlayışlıydım.
Kimsenin -kendim de dahil- mükemmel olmadığını biliyordum ve bu beni biraz bile rahatsız etmiyordu.
Ben ne zaman bu fikri sesli söyledim; ve ne zaman bu fikir beni bu kadar mutsuz etti, işte bunu hatırlamıyorum.
Ne istediğini bilen, ne istediğini bildiğini sanan ve ne istediğini bilmeyen bu üç kişilik arasındaki gelgitlerim sırasında iyi bir dalgaya kapılıp çok uzaklara gittiğim kesin.
Şimdi içine hapsolduğum bu bedeni, kafası inanılmaz derecede karışmış birisi yönetiyor, ve her adımında telaşlı bir yüz ifadesiyle bana bakıyor. Bense, o kadar uzaktayım ki; ona akıl vermem neredeyse imkansız bir hal alıyor.
Tabii, verebilecek bir akla sahip olsaydım...
"Oh naïve little me
Asking what things you have seen
You're vulnerable in your head
You'll scream and you'll wail till you're dead"
- Laura Marling
26.4.10
In a seperate sky
"We're just two little figures in a soup bowl"
Bu şarkıyı neden bu kadar çok sevdiğimi inanın bilmiyorum.
Belki bana Pink Floyd'un "Wish You Were Here"ini hatırlattığı içindir, belki de sadece sakin melodisine iliştirilmiş sözcüklerdendir.
İnsan bu şarkıyı kimseyle paylaşılmamalı sanki, sadece kendisiyle paylaşmalı. Söylerken birilerinden bahsetmeli elbet, ama onlar duymamalı. Kendi kendine, içinden mırıldandığı bir şarkı olmalı işte...
"I don't wanna die
On my own here tonight
But here i lie
On my own in a seperate sky"
- Coldplay