Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
24.9.13
(How I feel) Here
Bitmeyen yenilikler silsilesinin içinde insan gerçekten çok kolayca kaybolur.
It's hard to make out any sense of how I feel here
Alışveriş listelerinden, ödev listelerine; terim post-itlerinden, buluşma post-itlerine; yıkanacak bulaşıktan, yıkanacak çamaşıra; transpoze edilecek parçadan, kurulacak yedililere koştururken insan nerede olduğunu unutur.
All I know, is that my days go on and on without you here,
without you here
Ta ki oda arkadaşınız yan masanızda ağlamaya başlayana kadar.
My days go on and on without you here,
without you here
Siz kulaklıklarınızın altında "chord progression"larınızla uğraşırken durumu kurtarmak için geç kalmışsınızdır bile.
I beg your pardon, love
But you've interrupted me
Yemekhanelerden plastik çatal-bıçak, kahve dükkanlarından şeker cepleyerek hayatınızı sürdürme çabalarınızın anlamsızlığı, işte o sırada ortaya çıkar.
And the sad song that's played
Like a drum inside of me
Daha yeni başladık.
Daha beş hafta oldu.
Daha yeni, yeni bir derse başladım.
Daha ilk sınavıma girmedim.
Daha ilk sevgilimle tanışmadım.
Daha yeni başladık.
My, my what a fool am I, for allowing this to be
But this fool cannot ignore the light when he sees you
İnsan gerçekten çok kolayca kaybolabiliyor.
And my days go on and on without you here
without you here
Ta ki kendisi gibi kaybolmuş birisi, kaybolduğunu fark edene kadar, kaybolduğunu bile fark etmeden üstelik.
And my days go on and on without you here
without you here
Uzaktayız. Tek bir noktadan değil, birkaç noktadan uzaktayız.
And my days go on and on without you here
without you here
Bu noktalar başlangıç noktaları bile değil üstelik.
Kendi yerçekimleriyle kalplerimizi çekiştiren gezegenler gibi.
And my days go on and on without you here
without you
Boşlukta, kocaman, pasparlak, ama uzakta gezegenler.
Here..
Bizler de kendi küçük gezegenimizde gibi.
Without you here
Çayı özlemedim mesela.
Without you here
Ama kahvaltıyı özledim, beraber çıkılan, babamın iki kaşıktan fazla reçel yediğinde annemin sinirlendiği türden kahvaltıyı.
Without you here
(Greg Laswell)
20.8.13
Stage 1: Homesickness
Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...
Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.
Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.
Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.
İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.
Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.
"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis
25.4.12
"How We Met" #2: The Civil Wars
28.1.12
Half A Brain.
16.6.11
Blog
Arada bir Mavi bakıyordur muhtemelen, arada bir de Kuşburnu.
Kafasına eserse Ördek bakıyordur ama o kadardır yani.
M okumayı çoktan bıraktı mesela, biliyorum. Yazmayı da bırakmadığını nadiren atıp, beni yine benden alan iletilerinden biliyorum...
Kimselerin bakmadığını bildiğim için, çok da yazasım gelmiyor doğrusu.
Ama sırf o okumuyor diye, dilediğim gibi ona yazabiliyorum. O da başka türlü bir rahatlık işte.
Kimsenin bakmadığını bildiğinde çılgın gibi dans etmek gibi.
3.2.11
Mavi
26.11.10
Yazmadığımız Hikayeler
12.8.10
Jelibom!
Bir kaç ay sonra o kadar çok fazla insanı özlüyor olacağım ki; ve bu düşünce şu an bana fazlasıyla uzak.
Çünkü bazılarını bir kaç hafta, bir kaçını geçtiğimiz şu iki üç günde gördüm.
Sohbet ettik, güldük, eğlendik..
Sarıldık,
Vedalaştık..
Beraber olmak ne kadar güzelmiş...
***
"- Just forget about the miracles, Zia. They don’t mean a thing.
- Everybody in camp can do that but me.
- Hey, give yourself a break, man.
- I’m dying to do one. Just a small one, even if it’s stupid.
- Here’s the deal. As long as you want it so bad, it’s not gonna happen. The only way it’s gonna work is if it doesn't matter. You know what I’m saying?
- I don’t know. I guess. I don’t know. It just doesn’t make any sense to me.
- It will. It will."
(Wristcutters: A Love Story)
24.1.10
Cam Kenarı
Hayatımda sadece bir kaç defa uçağa bindim.
Ama her bindiğimde birşekilde cam kenarını kapmayı becerebildim.
Cam kenarında olmalıydım.
Emniyet kemerleri takılsın işareti verildiğinde ben de kendimi dışarıyı izlemek üzere hazırlardım.
Uçağın pisti sakin sakin gezişini izler, kendi içimde "hadi kalkalım artık" diye düşünürdüm. Ve sonunda uçak tamamiyle yerden kalkardı. Sanki benim ayaklarım yerden kesilmiş gibi olup karnım gıdıklanırken arkada bıraktıklarımızı izlerdim. Pistin, çevredeki arabaların küçülmesini; onlar küçüldükçe o ufak uçak penceresindeki ovale katılan diğer evleri...
Sonunda her biri birer noktaya dönüşür; ve uçağın kalktığı o sonsuz gri artık yeşil ve sarılarla dolu bir resimde ufak bir noktadan ibarettir.
Egzosun, dumanın mahvettiği maviden eser kalmamıştır.
Masmavi bir denizde ve beyaz köpüklerin arasında kalır insan.
Anlam kazandırmaya çalıştığınız, şekillerinde gerçeklik aradığınız bulutlar ayalarınızın altındadır işte...
Ben gözlerimi kırpmadan, saatlerce bulutların üzerinde gezerdim.
Uçak inişe geçtiğindeyse o bir kaç saatliğine yukarıdan izlediğim dünyaya yeniden ayak basacak olmanın garip duygusu sarardı içimi.
-Tabii kulağım tıkanmın ve beni tamamen felç etmemişse.-
Sarılar ve yeşiller kaybolur; önce küçük evler görüş alanını terk eder, sonra çevredeki boş binalar; ve her şey eski haline, o boş griye döner.
Uçak salınarak pistte durması gereken yere gider ve...
Ve ayrıldığım yerden uzakta ama bıraktığınm her şeyin yanında buluverirdim kendimi...
Mavi bir sonraki yolculuğunuza kadar sizleri orada bekleyecektir.
Şekilsiz bulutların yanında,
Yukarıda.