"Out here is a point where the oceans meet and that's part of Felipe now. It will complete everything."
Hiç tanımadığım ve tanımayacağım bir insanın yokluğunu hissetmeyi de öğrenmiş oldum.
İnsan gülen bir surat gördüğünde onun kaybolacağına inanmak istemiyor.
It's a mystery to us, how real the songs we sing can get.
How we narrate our lives with them,
And how they bring us to life and take us to our death.
Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
tesadüf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tesadüf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3.9.12
10.8.12
The Hardest Part (Coldplay)
The hardest part of being alone in a foreign city and feeling blue is being alone in a forign city and feeling blue.
Gülmeyi pek seven bir çocuk olarak, bol bol güldüğümü belirtmek isterim. Fakat içimdeki sıkıntının giderayak tavan yapmış olması hiç hoşuma gitmiyor.
Evren tarafından torpilli olduğunu düşünmekte olduğum insanlar kutlamalarını yaparken, neden ben kendi kendimi mutlu etmek zorunda kalıyorum ki?
Beni bu kendini geliştirme zırvaları bitirdi desem yeridir.
Kendi kendimi yeterince güldürüyorum. Görenler deli sanıyor.
Artik ben de hayat değiştiren güzel tesadüfler ve mucizeler istiyorum.
Gülmeyi pek seven bir çocuk olarak, bol bol güldüğümü belirtmek isterim. Fakat içimdeki sıkıntının giderayak tavan yapmış olması hiç hoşuma gitmiyor.
Evren tarafından torpilli olduğunu düşünmekte olduğum insanlar kutlamalarını yaparken, neden ben kendi kendimi mutlu etmek zorunda kalıyorum ki?
Beni bu kendini geliştirme zırvaları bitirdi desem yeridir.
Kendi kendimi yeterince güldürüyorum. Görenler deli sanıyor.
Artik ben de hayat değiştiren güzel tesadüfler ve mucizeler istiyorum.
26.6.12
Sang, Romanticised, Found: The Script
"The truth is, I spent a lot of my childhood singing when the other kids were outside playing football and getting into trouble."
(Danny O'Donaghue)
"I'm not trying to romanticise it, where we grew up was a shit hole, it was stealing cars, all the usual bollocks, but music gave me a sense that I could break away. I know it sounds like a cliche, but to me, as a kid, that was my way out."
(Mark Sheehan)
"My mother always said to find one thing in life that you're good at and the day I picked up thesticks I found it."
(Glen Power)
***
4 sene kadar önce İngiltere'ye gittiğimde içinde kaybolduğum dev bir müzik dükkanının dış duvarlarında dev gibi bir poster vardı.
Mavi bir arka plan, dans eden sarışın bir kadın ve bir gökkuşağı hatırlıyorum.
Bir de bir grubun adını.
Nasıl unutabilirdim ki?
Şimdiye dek gitmiş olduğum en büyüleyici yerin dış cephesini kaplayacak kadar büyüleyici olması gereken bir müzik yapıyor olmalılardı.
Ama öyle ya, daha önce dinlememiş olduğum müziklerin albümlerini almadan hep iki defa düşünürüm. Bu vakada ise yalnızca iki defa değil, defalarca düşünüp almaktan vazgeçmiş idim.
Bugün Dream'le laf olsun diye girdiğimiz dükkanda albümü "fırsat" tabelası asılmış bir sepetin içinde bulana kadar.
Fırsat. Mesaj açıktı.
Çok büyük bir pop hayranı olmadığımı söylemeliyim. Fakat beklentilerimin çok üzerindeki bu albümü paylaşmadan edemezdim. Hele de müziğe karşı böyle tutkulu adamların ellerinden çıkmış bir albümken.
The Script - If You See Kay
(Danny O'Donaghue)
"I'm not trying to romanticise it, where we grew up was a shit hole, it was stealing cars, all the usual bollocks, but music gave me a sense that I could break away. I know it sounds like a cliche, but to me, as a kid, that was my way out."
(Mark Sheehan)
"My mother always said to find one thing in life that you're good at and the day I picked up thesticks I found it."
(Glen Power)
***
4 sene kadar önce İngiltere'ye gittiğimde içinde kaybolduğum dev bir müzik dükkanının dış duvarlarında dev gibi bir poster vardı.
Mavi bir arka plan, dans eden sarışın bir kadın ve bir gökkuşağı hatırlıyorum.
Bir de bir grubun adını.
Nasıl unutabilirdim ki?
Şimdiye dek gitmiş olduğum en büyüleyici yerin dış cephesini kaplayacak kadar büyüleyici olması gereken bir müzik yapıyor olmalılardı.
Ama öyle ya, daha önce dinlememiş olduğum müziklerin albümlerini almadan hep iki defa düşünürüm. Bu vakada ise yalnızca iki defa değil, defalarca düşünüp almaktan vazgeçmiş idim.
Bugün Dream'le laf olsun diye girdiğimiz dükkanda albümü "fırsat" tabelası asılmış bir sepetin içinde bulana kadar.
Fırsat. Mesaj açıktı.
Çok büyük bir pop hayranı olmadığımı söylemeliyim. Fakat beklentilerimin çok üzerindeki bu albümü paylaşmadan edemezdim. Hele de müziğe karşı böyle tutkulu adamların ellerinden çıkmış bir albümken.
The Script - If You See Kay
1.5.12
1.12.10
Yüz Metrede Bir
Eve geldiğimde dışarıda bir şey patlıyor gibi sesler geliyordu, pencereden dışarı baktığımda çok yakında bir yerlerde havai fişek patlattıklarını gördüm.
Bir kaç yüz metre ötede birileri bir şeyler kutlarken, benim moralimin bu kadar bozuk olması ne garip.
4.11.10
15
İnsanların bir birlerini yeniden bulmaları, imkansız olmadığı gibi öyle düşük olasılıkta ki;
Hatıralarınıza karışmış, ona dair sadece iki üç karenin hala renkli olduğu insanları yıllar sonra karşınızda gördüğünüzde ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.
Aklınız o karelerdeki yüzlerin kenarlarından çekiştirip büyütüyor, bir kaç keskin hat ekliyor ve karşınızdaki insanla eşleştiriyor.
Yanına gidip ne söyleyeceğinizi bilemiyorsunuz; çünkü onun aklı da aynı şeyleri yapıyor mu kestiremiyorsunuz.
Çoğu zaman öylece baka kalıyorsunuz, aklınız sizin yerinize olası sahneleri yaşıyor; sizse kafanızda olup bitenlere rağmen hala olduğunuz yerden hareket etmemiş olmanıza veya ağzınızdan bir kelime bile çıkmamış olmasına şaşıyorsunuz.
Ve tabii ki geçmişi bugüne bağlamak için hiç bir çaba gösteremiyorsunuz.
O, haberi bile olmadan, kafanızdaki başka bir kare için bir iki dakikalığına poz veriyor;
ve gidiyor.
Tesadüflerin büyüsü ve bahanelerle avutmaya çalıştığınız pişmanlığınızla kalakalıyorsunuz.
7.10.10
Pipedreams'in Öyküsü
Daha önce gerçek hayatta hayal ettiğiniz şeylerin asla tam anlamıyla gerçekleşemeyeceği ile ilgili bir şeyler yazmıştım.
Düşünüyordum da,
Önüme bir kağıt alsam ve bu kağıda kurşun kalemle yaşamak istediğim hayatı yazabilsem;
beğenmediğim yerleri o çok sevdiğim yumuşak silgiyle silebilsem, arkasında iz bile bırakmasa.
Kağıda yazdığım herşey birebir gerçek olsa...
Ne yazardım tam olarak bilmiyorum; kafamda ufak da olsa bir plan var.
Öykümün ana hatlarını şimdi bile yazabilirim.
Öte yandan, sanırım herkes kendi için bir öykü yazacak olsa, aynı dünyada yaşamamız mümkün olmazdı.
Etrafımdaki karakterlerin hepsini ben yaratmış olurdum.
Bu öyküye dair herşeyi biliyor olmak belki de o kadar güzel olmazdı?
Belki de bir süre sonra sıkılırdım bile?
Sonuçta, insanı herşeyden çok mutlu eden tesadüflerdir, değil mi?
Kendime, başını sonunu bildiğim tesadüfler yaratmanın ne anlamı olur ki zaten?
Bu yazıya kendi öykümü yazabilsem ne güzel olurdu, düşüncesiyle başlamış olmama rağmen; o kadar da harika olmayacağını fark ediyorum sanırım.
Böyle bir seçeneğimin olamaması daha iyidir belki; çünkü eğer seçebilseydim muhtemelen kendim yazabilmeyi seçerdim.
Ve bir gün, bir yerlerde pişman olurdum..
5.5.10
Shuffle #4
Gözlerimi aralıyorum.
Kolumu nereye nasıl koyduysam, ağrıyor.
Uzaklardan bir ses bana sesleniyor "Nerde ineceksin?" diye.
Perdeyi çekiyorum, gelmişiz.
"Yukarıda." diye sesleniyorum dikiz aynasından bana bakan şoföre.
Saat 7 olmuş.
Bu saatte niye güneş gözlüğü takıyor ki? diye geçiyor aklımdan.
Servis her zamanki yerinde duruyor, iniyorum.
"İyi akşamlar!"
O sırada ne dinliyormuşum ben diye iPod'uma bakıyorum:
The Awakening Of A Woman - The Cinematic Orchestra
Not: Söylemiş miydim? Ben The Cinematic Orchestra konserine gidiyorum! :)
Kolumu nereye nasıl koyduysam, ağrıyor.
Uzaklardan bir ses bana sesleniyor "Nerde ineceksin?" diye.
Perdeyi çekiyorum, gelmişiz.
"Yukarıda." diye sesleniyorum dikiz aynasından bana bakan şoföre.
Saat 7 olmuş.
Bu saatte niye güneş gözlüğü takıyor ki? diye geçiyor aklımdan.
Servis her zamanki yerinde duruyor, iniyorum.
"İyi akşamlar!"
O sırada ne dinliyormuşum ben diye iPod'uma bakıyorum:
The Awakening Of A Woman - The Cinematic Orchestra
Not: Söylemiş miydim? Ben The Cinematic Orchestra konserine gidiyorum! :)
3.1.10
Tesadüfler
Şu tesadüfler de olmasa, ne kadar renksiz olurdu hayat.
Siyah beyaz hayatlarımızın içinde ufacık ama sımsıcacık parlamıyor mu tesadüfler?
Ufacık ve rengarenk...
Hele benim hayatımda, günün yarısı tesadüflerle geçiyor. İyi ya da kötü, beklenen ve beklenmeyen tesadüfler.
Belki dağınık olduğum için, belki de etrafımdaki şeylere olması gerektiği gibi dikkat etmediğim için.
Ama tesadüflere sebep aramak da ayrı bir hata olur sanırım.
Oldukları gibi kalmalılar.
Öylece.. Büyülü...
Peki fizik lab'i gibi can sıkıcı yükümlülüklerim varken -ki gerçekten bir an önce ona dönmeliyim yoksa yarın sabah data table'ın çizgileri sol yanağımda uyanacağım- ne tesadü ve rengi diye düşünüyor olabilirsiniz; ama paylaşmadan edemedim:
Her haftasonu olduğu gibi bu haftasonuda D&R'a Uykusuz'umu ve Penguen'imi almaya gittim.
(evet, ikisini de takip ediyorum, evet lanet olsun. ama Bahadır Baruter'in çizimlerini en az Ersin Karabulut'un hikayelerini sevdiğim kadar seviyorum. tutamıyorum kendimi. elim ikisine de gidiyor ne yaparsınız. neyse konuya dönelim..)
İçeri girdiğim anda hemen girişteki fırsat bölümüne bir göz attım, ve ne göreyim, ikili albüm paketleri, tek albüm fiyatına satılıyor. Ve öyle uyduruk şeyler de değil.
Daha bu sabah "Go-Get-The-Album-List"imi temize çekmiştim ve listede en tepedeki ismin iki tane fırsat paketi olduğunu gördüğümde kalbim deli gibi çarpmaya başladı tabii.
Ama yeterli param olmadığı için (gazeteler ucuz tabi, nerden bileyim ben böyle bir şey olduğunu 10tl var cebimde) heycanımı bastırıp kendimi gazetelerin oraya attım. Gazetelerimi alıp geri dönerken de yeni kitaplar da ne var ne yok diye bakmaktan alamadım kendimi. Daha önce de gördüğüm bir kaç romanın yanında beni şoktan şoka sokan bir kitap duruyordu:
Malcom Gladwell'in "The Outliers"ı.
Peki bu kitabın önemi ne mi? Dönem ödevi için seçtiğim kitap oluyor kendileri. Kütüphanedeki tek kopyası bende; bende, bende olmasına da; sürekli olduğu gibi bu seferde yeniletmek için geç kalmıştım. Ve bütün haftasonu "kitabı uzunca bir süre bulamamak riskini alıp geri bırakmak ve sonra almak" ya da "geç kaldığımı itiraf edip cezamı çekmek" seçenekleri arasında gidip gelmiştim. Ama tesadüfe bakın ki sonunda Türkiye'ye gelmiş ve dört kopyasını benim her haftasonu uğradığım D&R'a bahşetmişti...
Param ona da yetmiyordu ama bu hikaye annemi otoparktan çağırmaya ve kredi kartını kullanmama değerdi.
Tam gazeteleri ve kitabı öderken, nefsime hakim olamayıp o gördüğüm ikili paketlerden bir tanesini de kasaya getirmem cabası...
Şimdi fizik lab'imi yüzümdeki kocaman gülümsemeyle yazıyorsam, iyi bir nedenim olduğunu biliyorsunuz!
Diyorum ya;
Ah şu tesadüfler de olmasa...
Siyah beyaz hayatlarımızın içinde ufacık ama sımsıcacık parlamıyor mu tesadüfler?
Ufacık ve rengarenk...
Hele benim hayatımda, günün yarısı tesadüflerle geçiyor. İyi ya da kötü, beklenen ve beklenmeyen tesadüfler.
Belki dağınık olduğum için, belki de etrafımdaki şeylere olması gerektiği gibi dikkat etmediğim için.
Ama tesadüflere sebep aramak da ayrı bir hata olur sanırım.
Oldukları gibi kalmalılar.
Öylece.. Büyülü...
Peki fizik lab'i gibi can sıkıcı yükümlülüklerim varken -ki gerçekten bir an önce ona dönmeliyim yoksa yarın sabah data table'ın çizgileri sol yanağımda uyanacağım- ne tesadü ve rengi diye düşünüyor olabilirsiniz; ama paylaşmadan edemedim:
Her haftasonu olduğu gibi bu haftasonuda D&R'a Uykusuz'umu ve Penguen'imi almaya gittim.
(evet, ikisini de takip ediyorum, evet lanet olsun. ama Bahadır Baruter'in çizimlerini en az Ersin Karabulut'un hikayelerini sevdiğim kadar seviyorum. tutamıyorum kendimi. elim ikisine de gidiyor ne yaparsınız. neyse konuya dönelim..)
İçeri girdiğim anda hemen girişteki fırsat bölümüne bir göz attım, ve ne göreyim, ikili albüm paketleri, tek albüm fiyatına satılıyor. Ve öyle uyduruk şeyler de değil.
Daha bu sabah "Go-Get-The-Album-List"imi temize çekmiştim ve listede en tepedeki ismin iki tane fırsat paketi olduğunu gördüğümde kalbim deli gibi çarpmaya başladı tabii.
Ama yeterli param olmadığı için (gazeteler ucuz tabi, nerden bileyim ben böyle bir şey olduğunu 10tl var cebimde) heycanımı bastırıp kendimi gazetelerin oraya attım. Gazetelerimi alıp geri dönerken de yeni kitaplar da ne var ne yok diye bakmaktan alamadım kendimi. Daha önce de gördüğüm bir kaç romanın yanında beni şoktan şoka sokan bir kitap duruyordu:
Malcom Gladwell'in "The Outliers"ı.
Peki bu kitabın önemi ne mi? Dönem ödevi için seçtiğim kitap oluyor kendileri. Kütüphanedeki tek kopyası bende; bende, bende olmasına da; sürekli olduğu gibi bu seferde yeniletmek için geç kalmıştım. Ve bütün haftasonu "kitabı uzunca bir süre bulamamak riskini alıp geri bırakmak ve sonra almak" ya da "geç kaldığımı itiraf edip cezamı çekmek" seçenekleri arasında gidip gelmiştim. Ama tesadüfe bakın ki sonunda Türkiye'ye gelmiş ve dört kopyasını benim her haftasonu uğradığım D&R'a bahşetmişti...
Param ona da yetmiyordu ama bu hikaye annemi otoparktan çağırmaya ve kredi kartını kullanmama değerdi.
Tam gazeteleri ve kitabı öderken, nefsime hakim olamayıp o gördüğüm ikili paketlerden bir tanesini de kasaya getirmem cabası...
Şimdi fizik lab'imi yüzümdeki kocaman gülümsemeyle yazıyorsam, iyi bir nedenim olduğunu biliyorsunuz!
Diyorum ya;
Ah şu tesadüfler de olmasa...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)