Sayfalar

seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20.8.13

Stage 1: Homesickness

or so I've been told.

Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...

Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.

Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.

Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.

İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.

Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.

"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis

12.8.12

"Goodbye's the saddest word I'll ever hear"

18 yıl oldu.
Gitmek hiç kolaylaşmadı.
Hiç düşünmeden hiçbir yerden ayrılamadım.
Hep bir geçmiş-bugün-gelecek değerlendirmesi, alternatifleri öngörme çabası, hüzün havası...

Hiç mi hiç kolaylaşmadı.

5.8.12

New Home


New Home, originally uploaded by Indefinitely.
Bu geceki evim ve yorgun ayaklarim.

Bugun hayatimin devami icin cok kritik bir 15 dakika gecirdim ve ne bekleyeyim hic bilmiyorum..

Gozlerinizi kapayip, derin bir nefes alip "umarim Pipedreams diledigini basarir" derseniz cok makbule gececek.. :)

31.7.12

Copley


Soul Queen, originally uploaded by Indefinitely.
Boston'da her an bir yerlerde müzik yapılıyor.
Hele de şu sıralar -benim an itibariyle 1 saatlik uzaklıkta olduğum- şehir merkezinde resimdeki sahne kurulu duruyor ve yeterince şanslı olduğumuz geceler inanılmaz insanların performanslarını izleyebiliyoruz.
Tren kaçırma pahasına da olsa :)

30.7.12

Stuart Street, Boston

Buralarin en garip'i benmisim gibi geliyor.
Sokaklarda yururken genelde kendi kendime konusuyor, kimi kimi sarki soyluyorum.
Aklima cok takilan swing sarkilarina dogaclama yapmaya calisiyorum.
Buldugum her ekstra zamanda kendimi ilk gordugum Starbucks'a atip soya latteyle acilisini saglikli yaptigim siparislerin sonuna cikolatali limonlu kekler ekliyorum.
Olur olmadik yerlerde Skype yapiyor karsimdaki duysun diye bagira bagira konusuyorum. -Annem hala telefonundaki programlari cozemedi, ne yapayim.-
Arada icimdeki sosyallik tasiyor, trende ya da cafelerde yanimda oturan insanlarla tanisiveriyorum.

Bir yerlere gec kalmadigim surece gulumsuyorum.
Bazen hic tanimadigim insanlara bile gulumsuyorum.
Burasi ev degil belki ama yabanci bir yerde degil artik, bunu gercekten hissediyorum.

Ama soylemeden edemeyecegim: Su sehirdeki renkleri toplasan etegimdeki renklerin yarisi etmez, yesil kulakliklarimla yarisamazlar.

18.7.12

Tall soy milk latte


Tall soy milk latte, originally uploaded by Indefinitely.
Her gün iki doz alıyorum kendisinden. Altındaki paketteki mamalar da moduma göre değişiyor.

Kahve eşliğinde gunün dersini de almak isteyenlere ise su sözcükleri sunuyorum:
İnsan ancak imrendigi insanlarla bir arada oldugunda kendini geliştirmek istiyor.
Bu cümlenin öznesini hiç çekinmeden Pipedreams'e çevirebilirsiniz, alınmam, aksine pembelesip "haklısınız" derim.

Daha bugün tanıştığım halde beraber müzik yapmaktan inanılmaz keyif aldığım bir avuç insanla bir aradaydım bugün.
En fazla 2 saatligine.
Bahsettigimiz insanlar öyle yetenekli kihic sorgusuz sualsiz önlerine koyduğum çakma skorlardan müzik yapabiliyor; öyle kibarlar ki ben heyecandan şarkı söyleyemediğim halde bana "iyi ki geldin!" diyorlar. Böyle de komik, tatlı insanlar.
Bir sonraki provayı bekleyemiyorum, dediğimde, az bile diyorum.

***

Bir de ben bunları yazmakla debelenirken, karşımdaki Berklee binasını itfaiyeler sardı, ve ben yazmayı bitirdiğimde ortamı terk ettiler. Kısacası burada hersey yolunda..

9.7.12

Bits & Pieces

This is the midst of a journey to begin another

***

I just saw a green airplane take off. Becuase from where I'm sitting, you can. And I wonder, for the sake of such a lovely color, where I would be going if I were on that plane.

***

I'm taking good care of myself. Escept for the M&Ms. But that's for seratonin. Yes. Indeed.

***

I keep thinking about what Chester told me. I keep thinking about Chester too.

***

I hardly believe that he was being honest, but I think it's a good thing that he bothered o say something nice to me. That right there is promise. And hope. And motivation.

4.7.12

Gitme Mevsimi

Yine o dönemdeyiz:
"Gitme Mevsimi"
Ben ve çevremdeki bir çok insanın kendini geliştirmek, kendini göstermek, kendini bulmak, kendini anlamak için "gittiği" mevsim.

Şimdiye dek çıkacağım en uzun yolculuk için bavul yapmam gerekiyor.
Şu an saat 20:23.
Uçağım yarın öğlen 12:00'de kalkıyor.
Evden sabah 07:00 gibi çıkmayı düşünüyoruz.
Asla istediğimiz zamanda evden çıkamadığımız için çıkışımız -en iyi ihtimalle- 07:30'u bulur diye düşünüyorum.
Bu bana, kabı olmayan su kütlelerinin yayıldığı gibi yayılmış olduğum odamı iki bavula sığdırmak için 10 saat 7 dakika bırakıyor.
Ben bu hesabı yapana kadar sürem 10 saat 4 dakikaya düştü bile.

Kendimden beklemediğim bir içsel panik, dışsal sakinlik içerisindeyim.
İçimde hiç durmak bilmeyen bir hortum var sanki. Bedenimin içindeki her şeyi savuruyor fakat derim öyle sert ki, içeride kısılı kalıyor. Dışarıdan baktığınızda ise uykulu ve huzurlu bir ben göreceksiniz.

Heyecanlanmamam saçma olurdu. Biliyorum.
Ne kadar uzun süredir yarın bineceğim uçağı beklediğimi beni azıcık tanıyan herkes bilir.
Yine de içime biraz daha hakim olabilmek isterdim.
Ya da en azından bavulumu toplayabilmek...

Derin bir nefes.

Ve işime dönüyorum.

Boston'dan bir isteğiniz var mı?

26.6.12

Sang, Romanticised, Found: The Script

"The truth is, I spent a lot of my childhood singing when the other kids were outside playing football and getting into trouble." 
(Danny O'Donaghue)
"I'm not trying to romanticise it, where we grew up was a shit hole, it was stealing cars, all the usual bollocks, but music gave me a sense that I could break away. I know it sounds like a cliche, but to me, as a kid, that was my way out." 
(Mark Sheehan)
"My mother always said to find one thing in life that you're good at and the day I picked up thesticks I found it."
(Glen Power)


***


4 sene kadar önce İngiltere'ye gittiğimde içinde kaybolduğum dev bir müzik dükkanının dış duvarlarında dev gibi bir poster vardı.
Mavi bir arka plan, dans eden sarışın bir kadın ve bir gökkuşağı hatırlıyorum.
Bir de bir grubun adını.
Nasıl unutabilirdim ki?
Şimdiye dek gitmiş olduğum en büyüleyici yerin dış cephesini kaplayacak kadar büyüleyici olması gereken bir müzik yapıyor olmalılardı.
Ama öyle ya, daha önce dinlememiş olduğum müziklerin albümlerini almadan hep iki defa düşünürüm. Bu vakada ise yalnızca iki defa değil, defalarca düşünüp almaktan vazgeçmiş idim.


Bugün Dream'le laf olsun diye girdiğimiz dükkanda albümü "fırsat" tabelası asılmış bir sepetin içinde bulana kadar.
Fırsat. Mesaj açıktı.


Çok büyük bir pop hayranı olmadığımı söylemeliyim. Fakat beklentilerimin çok üzerindeki bu albümü paylaşmadan edemezdim. Hele de müziğe karşı böyle tutkulu adamların ellerinden çıkmış bir albümken.

The Script - If You See Kay

14.6.12

Where My Heart Is

Külahtaki dondurmalarımızdan beter eridiğimiz şu günlerde, her şey ayrı bir güzel.
Evet sürekli olarak sıcaktan şikayet eder haldeyim, evet huysuzum; ama gerçekten güzel günler geçirdim.

Nefis müzikler dinledim.
Nefis insanlarla bir aradaydım.
Öyle nefislerdi ki; yaptığım için beni en çok utandırabilecek hatalara karşı bana içtenlikle gülümseme gücü verebildiler.
Şimdi hepsine teker teker sımsıkı sarılasım var.

Ve tabii Dream.
Popo popoya yaşadık neredeyse, nasıl benden sıkılmıyor anlamıyorum :)

***

Bugün yaz programımın sorunsuz geçmesi için gereken son hamleyi de yapmış bulunuyorum.
Pasaportuma yeni bir vize basılıyor ve ben o vizeyle "yukarı yukarı ve uzağa"* gideceğim.
İniş yapacağım toprak parçasında benim gibi bir avuç insanla müzik yapacağım.
Gezeceğim, daha fazla müzik yapacağım, müzik dinleyeceğim, daha da fazla müzik yapacağım.

Daha kısa bir gelecekte de (yarın) aynı aktiviteleri gerçekleştireceğim: sevdiğim insanlarla, sevdiğim müziği paylaşmak.

Canımı sıkacak bir şeyler hep var, yok değil. Doğruya doğru, bir göbek dolusu sinirbozucu şey var hayatımda. Diyorum ya, huysuzum huysuz.
Ama son zamanlarda hayatımı bir köy yoluna benzetiyorum.
Arada sallanıyoruz, ve kayaları teğet geçiyoruz; ama gidiyoruz. Yolun kenarında kocaman ayçiçeği tarlaları uzanıyor ve camı biraz açıp derin bir nefes alınca, her şeyin yolunda olduğunu hatırlıyorum.
Yalnızca bu yazdan, ya da gelecek yıldan bahsetmiyorum. Bunların hepsi bu dolambaçlı yolun farklı etapları sadece. Ve bana gittiğim yere yaklaştığımı gösteren dev tabelalar...

Gittiğim yer ise ait olduğum, ve çok uzun süredir hasretini çektiğim bir yer.

Ve ne kadar huysuz olursam olayım,
çılgınca heyecanlandığımı ne sizden ne de kendimden saklayacağım!
Evet, evet, fazlasıyla heyecanlıyım.
:)

26.12.11

"C'est Noel"

Champs Elysees sokaklarında küçük Noel tezgahlarının bittiği yerde, ortalama bir kalabalıkla Jeff Buckley'nin tarzıyla Hallelujah söyleyen bir sokak müzisyeni gerçekten çok tatlı oluyor.

Ama bir sonraki şarkıya geçip, She Will Be Loved söylerken, içine çöp ve eski metal parçaları doldurduğu alışveriş arabasını itekleyerek müzisyenin yanına gelen evsiz adamın muhteşem bir ritim duygusuyla iki eski bagetle şarkıya eşlik edişi ciddi anlamda büyüleyici oluyor.

Müzik, gerçekten her yerde.
Ve hepimiz, eğer kendimize izin verirsek, onun bir parçası olabiliyoruz.

Adamı izlerken kendimi alıkoyamadığım bir düşünce vardı ki, beni hem kendi geleceğim hem de yaşadığım toplumun geleceği için telaşlandırdı: Bir zamanlar belki de gerçekten yetenekli bir müzisyen olan bu adam, şimdi açtı ve sokaklardaydı. Ne kadar yetenekli olduğunun, ve doğaçlamaya olan kabiliyetinin bir grup turist dışında -yanındaki "müzisyen için bile, çünkü daha sonra onu yanından kovdu- kimse için bir önemi yoktu...

Umarım orada olan diğer insanlar da bu sıradışı adamdan benim kadar ilham almışlardır...
Belki döndüğümde çektiğim video'yu buraya koyarım.

Şimdilik kutlayan ve kutlamayan herkese mutlu Noeller.

23.8.11

8 Temmuz 2011


Last Look at Firenze, originally uploaded by Indefinitely.

(Not: bu fotoğraf, bana ait)

Home (Where your heart is)

Gidiyoruz
ama nereye
bazen ben de bilmiyorum.
"Home is where your heart is" der Kimya Dawson
-aslında tabi bu genel bir deyiş, sadece o söylemiyor bunu ama konu bu değil-
ve şimdilerde bu bana çok doğru geliyor.
Hareketsizlikten son derece keyif alan birisi olarak, gitmeye öyle meraklıyım ki, gezmek öyle iyi geliyor ki bana...
Ve sanki her yer evim, her yer bir başka güzel, her yeni gittiğim yerde 'burda yaşarım..' diyorum.
Odamın yeşil duvarlarını hiç bir duvara değişmem doğru;
ama hava alanlarının uyduruk ve pahalı kahveleri,
bilinmeyen şehirlerin asfaltında iki yana bakarkenki kararsızlık...
Sonra bir otel odası. Küçük, hep küçük; temiz, en azından çoğu zaman; hiç açmadığım bavullarım.

Belki seyahatleri bu kadar sevmemin sebebi, sahip olduğum herşeyi sarılabileceğim büyüklükte bir bavula sıkıştırabiliyor olmak.
O bavuldan ibaret olmak,
Geri kalan herşeyin belirsizliği içinde.

Eskiden evden uzak kalacağım zaman evime, eşyalarıma, oyuncaklarıma veda ederdim.
Döndüğümde, hepsine 'Merhaba' der, yatağıma zıplar, oyuncaklarıma sarılırdım.
Ev, herşeydi sanki.
Hala seyahatlerden önce ve sonra evimle konuşurum.
Ama sanki artık bu vedalar ve merhabalar eskisi kadar hüzünlü değil.
Sanki artık ev, benmişim gibi.
İçinde olduğum bu dört duvar, bu yeşil duvarlı oda, yatağım, eşyalarım da; eski dostlar gibi.
Nerede olursam olayım, seveceğim, merak edeceğim dostlar gibi. Hani kırk yılın başı ararsın, ama yine aynı tadı alırsın o eski muhabbetlerden, sanki araya hiç zaman girmemiş gibi.
Nereye gidersem gideyim, bu eve döndüğümde, hiç gitmemişim gibi...

Ama şimdi, o 'herşey' duygusu, zaten benimle, gittiğim her yerde.
Ve o yüzden eskisi gibi kayıp hissetmiyorum kendimi bu duvarlardan uzaklaştığımda.
Ev ben nerdeysem orda sanki.
Tanıştığım insanlar, ettiğim sohbetler, söylenilen şarkılar; ev bunların içindeymiş gibi.
Ve ben hep evimdeymişim gibi.
Ve ben nerede olursam olayım, evde olacağımı bildiğim için, hep gitmek istiyorum, olabildiğince uzağa; daha çok görmek, daha çok konuşmak, daha çok tanışmak, daha çok şarkı söylemek için.
Nasıl olsa ben döndüğümde, bu ev burada olacak, ve hiç gitmemişim gibi olacağı için.
Nasıl olsa ben hep evimde olduğum için.

8.8.11

Geri Döndüm

Görüp görebileceğiniz en mavi, serinliği en güzel denizin iki adım ötesinde, kumların üzerine kurulu küçük kiremit bir çardağın altında, saçma bir rüzgarın eşliğinde geçen tatilden
"sonunda döndüğüm için mutluyum" dediğimde, bana herkesin kızacağına çok eminim.
Neden böyleyim ben de bilmiyorum ama, geçtiğimiz haftayı ölüm ve yaşam arasında kalmış zavallı bir hayalet gibi; huzur ve huzursuzluk arasında geçirdim.
İnsanın kalabalığın ortasında kendi kendine kalması mümkün olmuyor anladığım kadarıyla.
Kendimi yarım yamalak soyutlayarak, ne içinde ne dışında olabildiğim bir gruba hem ayak uydurmaya  hem de kendimle kalmaya çalışıyordum.
Nasıl bir manyaklık belli değil.
Bir türlü tamamen mutlu olamadım.
İki kitap bitirdim gerçi, ki benim için oldukça başarılı; ve sanırım en memnun olduğum dakikaları David Nicholls'un One Day'ini okuyarak geçirdim.
İnsanların değiştiğini gördüm, muhabbetlerin tavırların hiç değişmediğini gördüm.
Yenilikten etkilenip, alışılmışlıktan bıktım aynı anda.
Herşeyin ortasındaydım sanki, oysaki dışında kalmaktı en başından beri planım.
Sonuçta herkes gibi gülmediğim için yine ben garip ve huysuz oldum; bir de onun sessiz, mental fırçasını yedik.
Sonra hiç beklemediğim bir şekilde alakasız biri, herşeyin sonunda, belki de şu an burada olmaktan çok olmayı dileyebileceğim bir evde, bu arada kalmışlığımı fark edip, etrafımızdakileri sorguladı.
Hemen ardından konu değiştirildi, bana baktı, ben ona baktım, şaşırdı, hiç şaşırmadım, 'olsun' dedim, şaşkın şaşkın önüne döndü. Ne düşündü çok merak ettim.
Bu yazının bu kadar dramatik olmasını beklemiyordum yazarken ama ruh halim de aynen böyle sanırsam. Üzerime Kürşat Başar'ın uzun cümleleri de yapışmış olabilir.
Herneyse.
Odama, kitaplarıma, müziklerime, yatağıma, yeşil duvarlarıma, buluşmayı beklediğim dostlarıma ve kendi kendimle kalabileceğim günlere geri döndüm sonunda. Bir sonraki yolculuğa dek, beni sadece ben ilgilendireceğim.

6.7.11

İtalya!

Hala ailelerimizin böyle bir şeye nasıl göz yumduğunu anlayamıyorum,
ama kimseler tutmaya çalışmasın beni,
yarın İtalya'ya gidiyorum :)

Resimler ve hikayelerle döneceğime emin olabilirsiniz.

3.7.11

Döndüğümde

..dinlemeyi en çok sevdiğim insanların yeni hikayeler yazmış olduğunu görmek beni nasıl mutlu etti anlatamam.
Buradayım, ama sadece kısa bir süreliğine.
Asıl maceram birkaç güne başlıyor.
Birkaç yakın arkadaş, birkaç yeni ve büyülü şehir...

5.2.11

Kısa-Tatil-Sendromu

Hiçbir şey yapmak zorunda olmamanın verdiği rahatlık hakikaten başka.
Yapmam gereken en zor seçimlerin evdeki kanepeler, ya da izleyebileceğim filmler arasında olması kadar güzel bir mutluluk yok. Yerli yersiz aşermeler üzerine 3-4 saatlik Sims2 maratonu yapmak da serbest. Pazar günü yurtdışından döndüğüm için evde bir orduyu beslemeye yetecek kadar Duty Free'den alınmış çikolata da mevcut. Nescafe stokumuz da yerinde.

Üzüldüğüm tek şey, hiçbir şey yapmama duygusunun tam olarak ruhuma işlemesi ve beni yararlı şeyler yapmaya itmesi iki haftada olacakmış gibi gözükmüyor.
Yani "bir fırsat bulsam yapacağım!" dediğim şeyleri bu tatilde yapacağımı hiç sanmıyorum.

Birkaç şeyi daha erteliyorum ve ertelememem gereken şeyler için de -kısmen- telaşlanıyorum.
Tatil hakikaten güzel şey;
Ama kursağımızda kalacakmış gibi geliyor.

Şimdilik biraz daha m&m ve iyi seçilmiş bir film...

22.11.10

Geldim!

Anlatacak ne çok şey oluyor,
İnsan yepyeni bir dünyayı kısa bir süreliğine tattıktan sonra kendininkine dönünce...