Sayfalar

sarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3.5.12

Saman kütleleri

Buralarda yine saman kütleleri sarmallar halinde uçuşur olmuş.
Kimse uğramıyor, ne bir ses ne bir soluk.
Ben de suçluyum ama uzunca bir süredir adam gibi bir şey yazmadım. Neden yazmıyorsun, diye de sormuyorsunuz ya neyse.

Kafamın yoğun, kalbimin yorgun olduğu günler geçiriyoruz yeniden yineden.
Bugün pek çok kahkaha attığım, gün geçtikçe bu kahkahaların daha da yüksek seslere ulaştığı su götürmez bir gerçek. Bazen çevremdekileri şaşkınlığa uğrattığımı görüyorum. Böyle zamanlarda kısa bir kahkaha daha atıyorum, daha sessiz.
Ne yazık ki bu kahkahalar kafamın yoğunluğunu biraz olsun hafifletmiyor.
Bitmeyen telaşlar, sonu gelmeyen yollar içerisindeyim.

Evde olmayı, işsiz olmayı ve tembelliği o kadar çok seviyorum ki.
Bazen herşeyi bırakıp bir ev kedisi olasım geliyor.
Ciddi anlamda tutkulu ve idealist bir insan olmanın bir büyük falsosu var ise, o da yapılan işlerin asla yetmiyor ve bitmiyor oluşu.
Peşinden varınla yoğunla koştuğun başarılar, onlara ulaştığında yalnızca yolun üzerindeki bir taşa dönüşüveriyor ve bir sonraki varış noktasına ulaşana kadar yine aynı telaşları aynı paniği yaşıyorsun.
Yapmakta olduğum şeylerin hiçbirinden gerçekten bıkmadım, çünkü büyük bir inatla yalnızca keyif aldığım şeyleri yapmaya özen gösteriyorum şu hayatta.
Ne yazık ki bu, bunca koşuşturmanın içinde sıkça yorulduğum ve kimi zaman umutsuzluğa düştüğüm gerçeğini değiştirmiyor. Hatta bu kadar tutkuyla bağlı olduğum şeyler için çabalamakta olduğumdan, ufak şeyler ters gittiğinde bile kendimi çaresizliğe düşmüş gibi hissediyorum.

Bazen bana bir "ben" lazım gibi geliyor, şuraya şu yazıları yazmakta olduğum andaki sakinlikte bir "ben". Arada sırada panikleyen "ben"i zaptetmesi için.

İşte bu tip gerginlikler ve sadece gergin olduğum için gerilmeler yaşadığım abuk subuk bir dönem. Kafamda şu canım blog'a yazacak doğru düzgün bir hikayem bile yok gördüğünüz gibi.
Bu sebeple başkalarının hikayelerini çalıp çalıp koyuyorum.
Hala okumadıysanız aşağıda sizi bekliyorlar.

Görüşmek üzre...

28.1.12

Half A Brain.


LEFT BRAIN
I am the left brain.
I am a scientist. A mathmatician.
I love the familiar. I categorize. I am accurate. Linear.
Analytical. Strategic. I am practical.
Always in control. A master of words and language.
I am order. I am logic.
I know exactly who I am.
RIGHT BRAIN
I am the right brain.
I am creativity. A free spirit. I am passion.
Yearning. Sensuality. I am the sound of the roaring laughter.
I am movement. Vivid colors.
I am the urge to paint on an ampty canvas.
I am boundless imagination. Art Poetry. I sense. I feel.
I am everything I want to be.


(Am I though? Am I?)

26.7.11

The other sun.


The other sun. (FP!), originally uploaded by caĸə.
Hiç bitmesini istemediğim anlarla dolu bir yaz geçiriyorum; ve bitmesine aslında az kaldı..

6.1.11

My-Oldself

Çok sevdiğim arkadaşlarımdan birisinin şu cümleyi yazdığını gördüm:
"I miss my-oldself."

Bu jenerasyon mu yoksa 21. yüzyıl bozukluğumu inanın bilmiyorum.
Neredeyse tanıdığım herkes, ben dahil, eski oldukları insanı özlüyorlar.
Kendimizden, içimizden yiten bir şeyler olduğunu hissediyoruz.

Eskiden olduğumuz kişi kimdi peki? Bizden başkası olması mümkün mü ki?
Onlar, biz değil miydik?
O, ben değil miydim?

O yiten, kaybolan şey ne, bilmiyorum.
Hayata aynı gözlerin ardından bakıyoruz, aynı ellerle dokunuyoruz.
Hayalini kurduğumuz şeyler, hala birer hayal.
Gerçeklikle törpülenseler bile, hayal dediğimiz şeyin biraz imkansız olması gerekmiyor mu zaten?
İstersek inanabileceğimiz imkansızlıklar, umut edebileceğimiz umutlar oldukları yerde duruyorlar.
Ve buna rağmen, bizi biz yapan şeylerin yittiğini hissediyoruz.
"Eski-ben"ler çıkıyor ortaya.
Anılara, çerçevelere sıkışıyorlar.
Öylece bakıyoruz.
Özlüyoruz.

24.1.10

Cam Kenarı

Hayatımda sadece bir kaç defa uçağa bindim.
Ama her bindiğimde birşekilde cam kenarını kapmayı becerebildim.
Cam kenarında olmalıydım.

Emniyet kemerleri takılsın işareti verildiğinde ben de kendimi dışarıyı izlemek üzere hazırlardım.
Uçağın pisti sakin sakin gezişini izler, kendi içimde "hadi kalkalım artık" diye düşünürdüm. Ve sonunda uçak tamamiyle yerden kalkardı. Sanki benim ayaklarım yerden kesilmiş gibi olup karnım gıdıklanırken arkada bıraktıklarımızı izlerdim. Pistin, çevredeki arabaların küçülmesini; onlar küçüldükçe o ufak uçak penceresindeki ovale katılan diğer evleri...
Sonunda her biri birer noktaya dönüşür; ve uçağın kalktığı o sonsuz gri artık yeşil ve sarılarla dolu bir resimde ufak bir noktadan ibarettir.
Egzosun, dumanın mahvettiği maviden eser kalmamıştır.
Masmavi bir denizde ve beyaz köpüklerin arasında kalır insan.
Anlam kazandırmaya çalıştığınız, şekillerinde gerçeklik aradığınız bulutlar ayalarınızın altındadır işte...
Ben gözlerimi kırpmadan, saatlerce bulutların üzerinde gezerdim.
Uçak inişe geçtiğindeyse o bir kaç saatliğine yukarıdan izlediğim dünyaya yeniden ayak basacak olmanın garip duygusu sarardı içimi.
-Tabii kulağım tıkanmın ve beni tamamen felç etmemişse.-
Sarılar ve yeşiller kaybolur; önce küçük evler görüş alanını terk eder, sonra çevredeki boş binalar; ve her şey eski haline, o boş griye döner.
Uçak salınarak pistte durması gereken yere gider ve...
Ve ayrıldığım yerden uzakta ama bıraktığınm her şeyin yanında buluverirdim kendimi...

Mavi bir sonraki yolculuğunuza kadar sizleri orada bekleyecektir.
Şekilsiz bulutların yanında,
Yukarıda.