Sayfalar

Jazz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jazz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8.5.14

What to do when you can't sleep



Azıcık kaldı azıcık azıcık azıcık.
Azıcık zaman, azıcık yapacak şey, azıcık halledilecekler listesi.
Ne kadar çok şey geldi ve geçti.
İnanılır gibi değil.

27.4.14

When I'm deep in a dream of Chet

Bütün akşamımı hüzün ve müzik dolu bir adamın hüzün ve müzik dolu hayatını okuyarak, dinleyerek geçirdim.
Tükendim desem yalan olmaz.
İnsan hayattan ne bekleyeceğini bilemiyor bazen.



"For all we know, this might only be a dream
We come and we go, like the ripples in a stream
So love me tonight
Tomorrow was made for some
Tomorrow may never come
For all we know..."

27.2.14

Scenes From An All-Boys Gig

Characters (L to R):
- Father of two at the piano, who barely made it to the concert after his long shift at the office; he is still in his worn out light grey suit, sans the tie - minor adjustment towards the casual look.
- Ex-soldier, band leader of his time on the trumpet; he is so disappointed with the small turn-out that he can't help but break into laughter after every weak applause from the crowd.
- The young and aspiring over-sized teenager on the double bass; his cheeks are as red as his red plaid shirt.
- The third most important man of an old and rooted Italian mafia on the tenor sax. His crazy moves during this sax solos conflict with his subtlety.
- Tall, white, young and lovely, the alto sax player with possibly Danish genes looks as dissimilar to the band, as a red apple in a bowl of citrus. He is torn between caring or not caring about what anybody thinks about him; but then again, that only means that he does, indeed, care.
- His haircut and glass shape choice give his most discreet secret away -the kind you would keep in closet-, the drummer looks happy to be a part of this boys club; his obedience visible, through the way he follows the instructions of the trumpeter.

Please and thank you's. Two hours of sheer musical experience. Intensity.
Promises, made, yet quite questionable.
Makes you wonder, really, who their closest friends may be.
Not us, for certain, but maybe they should re-consider that.
We were of the few, that actually were, there, in the end.
Please, thank you.

21.1.14

And where do we get air?



"Hey Daddy!
What that dere?
WHAT. THAT. DERE?"

and

"Can I have that big elephant over there?"
-Oscar Brown Jr.

15.7.13

A Few Things




ARTIK DÖNDÜM! veya BUNDAN SONRA HEP BURDAYIM! gibi açıklamalarla dönüş yapmayı pek istesem de;
kendimizi kandırmayalım.
Geçtiğimiz 9 ayda küçülüp küçülüp kıçıma kaçan beynim, son 2 ayında şişti şişti ve patlayıp parçacıklara bölündü. Sebzeli etli, hiç yemediğim o çorbalara dönüştü.

Yeni insanlar tanıdım.
Tanıdıklarımı yeniden tanıdım.
Bazılarına sımsıkı sarıldım, aslında çoğuna, çoğunlukla sımsıkı sarıldım.
Güldüm. Ağladım. Korktum. Çok korktum. Pes eder gibi oldum. Derin nefes alıp, müzik dinleyip, pes etmekten pes ettim. "For we know we need each other so we better call the calling off off" dedim.
Umutlarıma, hayallerime sarıldım. Boğana kadar belki de.
Sonra bu halimi gören ve ne yaptıysa durumu çözen adama siber sarıldım.
Şimdi gözlerim yaşarana kadar gülebiliyorum.

Ama bu işin kişisel kısmıydı.

Bir de işin toplumsal kısmı var ki, insanı çıldırtıyor.
Buraya çok da yansıtasım yok.
Sadece yüreği benimkinden katlarca büyük, cesareti beni telaşa sokacak kadar sarsılmayan insanlara teşekkür etmem gerek.
Sizleri korumak ve yüceltmek için korkak benliğimin el verdiği kadarını yapmaya devam edeceğim.

Günler geçmeye böyle devam ediyor.

Üç vakte kadar üç yolculuğum var. Üçü de farklı amaçlara hizmet edecek.
Üçü de beni pek sevdiğim yeşil duvarlarımdan ayırıyor.
"Home is where the heart is" diyip, içimi ferah tutuyorum.

11.3.13

"get back what we lost"

Bu seferki ara pek uzun oldu.
Fark etmeden tam iki ay ara koymayı başarmışım.
Bir zamanlar vardı söyleyecek sözüm hiç bitmez idi; şimdi ise aklımdan gelip geçiyorlar.

Kendimden haber vererek başlayayım dedim:

Böyle şeyler dinleyip

Böyle şeyler izliyorum

Böyle şeylere gülüyorum da gülüyorum

Böyle şeyleri öğrenmeye çalışıyorum

Şimdilik böyle.

15.12.12

Moanin'

This is the notion "Badass" put into song:


19. ve 20. saniye arasındaki o tepkiyi her dinlediğimde kendim de veriyorum.
O kadar o kadar o kadar "güçlü" ve "ruhlu" bir şarkı ki. Anlatmaya benim gücüm, ruhum yetmiyor.
Bir gün bu insanlarla aynı kaderi paylaşmak en büyük hayalim.

Mingus, you. are. the. man. No doubt in that.

31.7.12

Copley


Soul Queen, originally uploaded by Indefinitely.
Boston'da her an bir yerlerde müzik yapılıyor.
Hele de şu sıralar -benim an itibariyle 1 saatlik uzaklıkta olduğum- şehir merkezinde resimdeki sahne kurulu duruyor ve yeterince şanslı olduğumuz geceler inanılmaz insanların performanslarını izleyebiliyoruz.
Tren kaçırma pahasına da olsa :)

14.5.12

Homemade Jazz

Hayranlıkla izlemekte olduğum,
Tanıştığım için kendimi şanslı hissettiğim,
Ve gördüğüm kadarıyla şu klipteki tatlıların toplamından bile tatlı bir kadının,
Tatlı mı tatlı klibi.


17.4.12

"well it was very new and strange"

Yarın tarih sınavım olmasına rağmen orkestra parçamı çalışmayı tercih ediyorum.
Çünkü ben böyle bir insanım.

11.10.11

Hatırlamadığım

Yazın ortasında, anlatmayı en çok sevdiğim günlerden birinde, bir şarkı söylemiştim.
Bu şarkı söylemeyi en çok sevdiğim şarkıydı, ve onu o gün orada söylüyor olmamın pek de bir özelliği yoktu.
Ama o gün mucizevi bir şekilde o şarkıyı her zamankinden farklı söyledim, ve çok farklı, çok güzel bir hal aldı.
Çok heyecanlandığımı ve mutlu olduğumu hatırlıyorum.
Ama ne yaptığımı hatırlamıyorum.
Hiçbir fikrim yok.
Bir daha da o şarkıyı o günkü gibi söyleyemedim.
Halbuki çok güzeldi.
Ben de üzüle üzüle, buna üzülürüm.

Not: Bu pazar mutluluktan ölebilirim. Şaşırmayın.

9.9.11

Sahaf Festivali 2011

Buluşmadan önce ne yapacağımıza dair bir fikrimiz olmamasına rağmen, ayaklarımız (ve "e o zaman Taksim'e gidelim" alışkanlığımız) bizi Beyoğlu'na, Sahaf Festivaline götürdü.
Bir sürü fotoğraf kutusu karıştırıp, harika resimler topladık.
Ben hala hoparlörüm olmamasına rağmen kendimi tutamadım ve iki Temptations plağı aldım (Kuşburnu'nun pikabında denedik ve harikalar, neredeyse tamamen cızırtısızlar).
Sıralanmış kitapları, dergileri, eski gazeteleri karıştırdık.
Kapağında Wynton Marsalis'in resmi ve içinde 80'lerdeki Jazz üzerine makaleler olan 1984 basımı bir Dialogue buldum.
Ve sonunda raflara eğilmekten, kutu karıştırmak için çömelmekten belimiz ağrımış olsa da, gerçekten güzel bir gün geçirdik.
Günün sonundaki çin yemeğimizden ve dev dondurmalarımızdan bahsetmiyorum bile.

Festival 18'ine kadar devam ediyor,
Beyoğlu'na gitmek için bahane arayanlara duyurulur.