Sayfalar

Dream Endless etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dream Endless etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14.6.12

Where My Heart Is

Külahtaki dondurmalarımızdan beter eridiğimiz şu günlerde, her şey ayrı bir güzel.
Evet sürekli olarak sıcaktan şikayet eder haldeyim, evet huysuzum; ama gerçekten güzel günler geçirdim.

Nefis müzikler dinledim.
Nefis insanlarla bir aradaydım.
Öyle nefislerdi ki; yaptığım için beni en çok utandırabilecek hatalara karşı bana içtenlikle gülümseme gücü verebildiler.
Şimdi hepsine teker teker sımsıkı sarılasım var.

Ve tabii Dream.
Popo popoya yaşadık neredeyse, nasıl benden sıkılmıyor anlamıyorum :)

***

Bugün yaz programımın sorunsuz geçmesi için gereken son hamleyi de yapmış bulunuyorum.
Pasaportuma yeni bir vize basılıyor ve ben o vizeyle "yukarı yukarı ve uzağa"* gideceğim.
İniş yapacağım toprak parçasında benim gibi bir avuç insanla müzik yapacağım.
Gezeceğim, daha fazla müzik yapacağım, müzik dinleyeceğim, daha da fazla müzik yapacağım.

Daha kısa bir gelecekte de (yarın) aynı aktiviteleri gerçekleştireceğim: sevdiğim insanlarla, sevdiğim müziği paylaşmak.

Canımı sıkacak bir şeyler hep var, yok değil. Doğruya doğru, bir göbek dolusu sinirbozucu şey var hayatımda. Diyorum ya, huysuzum huysuz.
Ama son zamanlarda hayatımı bir köy yoluna benzetiyorum.
Arada sallanıyoruz, ve kayaları teğet geçiyoruz; ama gidiyoruz. Yolun kenarında kocaman ayçiçeği tarlaları uzanıyor ve camı biraz açıp derin bir nefes alınca, her şeyin yolunda olduğunu hatırlıyorum.
Yalnızca bu yazdan, ya da gelecek yıldan bahsetmiyorum. Bunların hepsi bu dolambaçlı yolun farklı etapları sadece. Ve bana gittiğim yere yaklaştığımı gösteren dev tabelalar...

Gittiğim yer ise ait olduğum, ve çok uzun süredir hasretini çektiğim bir yer.

Ve ne kadar huysuz olursam olayım,
çılgınca heyecanlandığımı ne sizden ne de kendimden saklayacağım!
Evet, evet, fazlasıyla heyecanlıyım.
:)

3.4.12

Pipe ve Dream'in Maceralari 1

Benim evinin yolunu kendi evimden iyi bildigim, Her geldigimde beraber cok guldugum, Fakat aksam dvd'yi koyup filmi baslattigimiz anda fosur fosur uyuyan bir arkadasim var. Oyle sinsi ki, ben her seferinde uyudugunu filmin donum noktasindaki tepkisizliginden anliyorum. Bu sefer isi bir sonraki adima ulastirip salonu terk ederek odasina uyumaya gitti. Ben yine karsimda bir film, elimde uykucu Dream'in iPad'i, oturuyorum... Bir de sabahin korunde uyanmiyor muyuz... Sinsi iste. Uykucu ve sinsi.

6.2.12

A Hard Day's Night (The Beatles)

Dinle

Bir önceki gün yatağımda mutlulukla dön-dön-döndüğüm saatlerde,
Bugün çoktan uyanmış, pijama dışında kıyafet giymiş, kahvaltı etmiş hatta öğle yemeği bile yemiş olmak bana birazcık koyuyor. Birazcık. Ama koyuyor.

Ciddi anlamda yorucu bir gün olduğunu söylemek isterim. Ve daha bitmedi bile.
Sanırım geçtiğimiz haftalarda Nirvana'ya ulaşmıştım. Şimdi şimdi anlıyorum.

Neyse ki yarın Dream ile keyfimi yerine getirecek bir şeyler yapmaya gidip, kendimizi hala tatilde olabileceğimize inandıracağız.

Cuma'ları iple çekme maratonuna hoşgeldiniz.




18/365 Damn That!, originally uploaded by Laine Up.

3.7.11

Döndüğümde

..dinlemeyi en çok sevdiğim insanların yeni hikayeler yazmış olduğunu görmek beni nasıl mutlu etti anlatamam.
Buradayım, ama sadece kısa bir süreliğine.
Asıl maceram birkaç güne başlıyor.
Birkaç yakın arkadaş, birkaç yeni ve büyülü şehir...

25.12.10

Sonradan-Vuran-Post-Konser-Sendromu

Ses sisteminin çökmesinin hemen ardından 'unplugged konser verirlermiş falan' diye şakasını geçmiştim. IKSV görevlisinin sahneye çıkıp grubun akustik konser vereceğini söylemesi 10 dakika sürmedi. İnsanlar huysuzlaşmışlardı. Ben mutluydum.

Yine konserin ortasında bir yerlerde, önümde oturan yırtık ayakkabılı ve pis saçlı İngiliz, Blaine Harrison, ses sistemi için özür dileyip 'İyi duyuluyor mu?' diye sorduğunda, kalabalıkla beraber çığlık atıyorum. Gözlerimin içine bakıyor ve 'Gerçekten mi?' diye soruyor, 'Mükemmel' diyorum.

Blaine iki adım ötemde taburesinde oturmuş gitar çalıp şarkı söylüyor.
Arada Türkçe bir şeyler saçmalıyor: "Dün. Akşam. Çok. İçtik. Çok. İçtik. Çok. Sarhoş. Olduk."
Oturduğun yerin sadece bir metre ötesinde ayakta yine gitarını çalıp şarkı söyleyen William Rees duruyor. O konuşmak yerine Blaine'e bakıp gülmeyi tercih ediyor.

Konserin ortasında bir yerlerde şarkı bittikten hemen sonra Blaine penasını düşürmüştü. Penaya uzanmak için çaba harcamam gerekmiyordu aslında. Ama en azından konserin bitmesinin gerektiğini düşündüğüm için konserin ikinci yarısını arada sırada 'başkaları penayı gördü mü?' diye telaşlanarak geçirdim.

Yaşlı olmasa da genç olmadığı ortada olan backstage'e laf atmanın yarattığı prestij sayesinde, grubun özür biralarının ilki bana uzatılıyor. Şarkıları söyleyebilmek adına sadece aralarda biramı içebiliyorum.

Bir süre beklememize rağmen bis yapmaya çıkmadılar; ama ben konser biter bitmez çoktan penamı almıştım.

İyi veya kötüden ziyade; sempatik bir konserdi.
Sempatik bir grup Mystery Jets.
Bir sonraki konserine kesin gidiyorum mesela...

29.10.10

Kırksekizsaat

Son iki gündür;
çok ıslandım,
çok ama çok üşüdüm,
neredeyse donuyordum,
soğukta daha da çok muhtaç olduğum kahveler içtim,
gerçekten değer verdiğim insanlarla vakit geçirdim,
hayatımdaki en güzel konserlerden bir tanesine gittim,
konserine gideceğim müzisyenin arka masamda yemek yemesini dinledim,
gelecek ile ilgili planlarıma yeni boyutlar kazandırdım,
güzel bir akşam geçirebilmek için çok fazla şeye ihtiyacım olmadığını öğrendim,
insanın dostları yanındayken daima evde olabileceğini fark ettim,
yarım yamalak uykularla inanılmaz dolu günler geçirdim,
aptal aptal notlara üzülüp aptal aptal notlara sevindim,
bunların bir önemi olmadığını kendime hatırlatmakta direttim,
o gerçekten değer verdiğim insanlarla çok eğlendim,
kendime unutulmaz anılar yarattım,
sıkı hayaller kurdum,
büyülendim,
mutlu oldum.

Ben bu iki günün başarılı geçtiğine inanıyorum.
Cuma'nın bu ilk saatlerinde "İyiki" ile başlayan cümlelerimin sebebi de bu işte...

3.10.10

Pazarlardan Bir Tanesi

2 buçuk saattir uyanığım.
Annem bir saat kadar önce müziğime uyanıp "Neden bu kadar erken kalktın?" dedi.
"Uykum bitti," dedim.
Güldü, yatağına döndü.
Bunun dışında bu sabah yalnızdım.
Kings of Convenience dinleyip internetten resimlere baktım. Kuşburnu için kafamda bir plan var, onu düşündüm biraz. Kendime birkaç defa "ödev yap" komutunu verdim. Gerekli yerlere ulaşmadı bu komut. Çok üstünde durmadım. Birkaç insana sanal ortamlardan laf yetiştirdim. Ayaklarım üşüdü, kalın çoraplarımı giydim. Kuşburnu ve Mervyn'in (Dream Endless) bloglarına göz attım. İkisi de dün gece hızlarını alamamışlar anladığım kadarıyla. Bu ayın tiyatro oyunlarına göz attım. Birini gözüme kestirdim, bizimkilere bir mail attım. Biraz düşündüm. Burnumu sildim belli aralıklarla.
Pazarlardan bir tanesi de böyle başladı işte.
Bakalım ne olacak...

7.9.10

7 Gün 7 Şehir

28 albüm, 19 kartpostal, 3 kitap, 2 resim, 2 deste oyun kartı, yüzlerce fotoğraf.

Viyana'dan, Cesky Krumlov'dan, Prag'dan, Karlovy Vary'den, Dresden'den ve Budapeşte'den döndüm.
Dün 14.50'de uçağımdan indiğim ve bavulumu topladığım gibi de U2 konseri yollarındaydım. Dream Endless ve Kuşburnu'yla 12'ye kadar konserde, sonrasında 2'ye doğru da yollardaydık.
Anlatmak istediğim tonla şey var ama nereden başlayacağımı hiç hiç bilmiyorum.
Aldığım dersler, fark ettiğim yeni şeyler, görmeyi uzun süredir beklediğim şehirler, bu şehirlerin insanları ve yollarda aldığım küçük anlamsız notlar.
Şimdi düşündüğümde her biri gözümün önünde küçük kareler halinde beliriyor ve yok oluyor.

Güzel şeylerin bu kadar kolay yok olabilmesi beni hep üzmüştür.
Dün sabah Budapeşte'de kahvaltı ediyordum, bu akşam bir mesaj yüzünden aklım allak bullak.
Değerli anların, ufacık olaylarla mahvolması doğa kanunlarına aykırı gibi.
Ya da tam tersi.
Bilmiyorum.
Keşke hep Budapeşte'de kahvaltı ediyor olsam.

20.7.10

"I bet de Carabas knows."

"The Marquis de Carabas raised an eyebrow. 'Well?" he said, irritably 'Are you coming?'
Richard stared at him for a heartbeat.
Then Richard nodded, without trusting himself to speak, and stood up. And they walked away together through the hole in the wall, back into the darkness, leaving nothing behind them; not even the doorway."
(Neverwhere - Neil Gaiman)



***

Ben de İstanbul'un altında başka bir İstanbul -daha önce hiç hayal bile edemediğim bir şekilde büyülü bir İstanbul- olduğunu bilseydim, acaba o kapıdan içeri girer miydim?

6.7.10

Talihsiz Serüvenler Dizisi

Bugün başıma gelen talihsizliklerin bir listesi (liste dün geceden başlıyor):
  • iPod'umun şarjı bitti ve bir daha da açılmadı.
  • Sabah uyanamadım bu yüzden kahvaltımı ederken bir yandan giyiniyordum
  • Bahsettiğim Botero müzesini gezmek için Pera Müzesine gittik, ve kapıdan geri döndük: neymiş? Pazartesi günleri Pera Müzesi kapalıymış
  • Atlas Pasajını ararken kaybolduk (?)
  • Bir iki T-Shirt için kazıklandık
  • Body Worlds'ün yerini bulana kadar güneş altında eridik
  • Çocuk kategorisine giriyormuşuz meğer, öğrenci bileti alıp bir de ona kazıklandık
  • İşimiz uzun sürdü, müzeden biraz geç çıktık ve adam gibi hiç bi film bulamadık
  • Çok da bayılmadığımız bir filme yetişebilmek için koşturduk ama gittiğimizde "seansın iptal olduğunu" söylediler
  • Çocuk filmine girdik
  • Film arasında bi arkadaşıma mesaj atarken telefonum kitlendi
  • Film düşündüğümüzden erken bitti ve Dream'in gitmesi gerekti: Telefonsuz ve saatsiz ortada kaldım
  • Ve günümün highlight'ı: En sevdiğim kahveyi elime almıştım ki iki adım sonra ayağım kaydı ve yere serildim
Şimdi de şu listeye bi bakalım:
  • İnanılmaz güzel bir film izledim (Whatever Works)
  • İlk defa otobüse zamanında yetiştim; ve oturabildim bile
  • Tam zamanında vardım
  • Robinson Crusoe'da gezicek vakit bulduk: Edgar Ellen Poe'nun toplama bir şiir kitabını aldım; başka bir kırtasiyeden iki harika kart aldım koleksiyonuma eklemek üzere
  • Harika bir Rolling Stones t-shirt'üm oldu!
  • Yeni bir yemek yeri öğrendim
  • Body Worlds denen o akıl almaz sergiye (ya da artık o ne ise) gidebildim ve sindire sindire heryeri gezdim
  • Toy Story 3'ü izledim ve İspanyol Buzz Lightyear'ı deneyimledim
  • Normalde self-servis olan bir mekanda en sevdiğim kahve önüme servis edildi, ilgilenildim
  • Gün boyu yürümüş olmanın rahatlığı ile en sevdiğim şekerlerden yedim
  • Ve günümün gerçek highlight'ı: Dream'le harika bir gün geçirdim!


***

Şu klişeleşmiş dolu bardak, boş bardak, bardaktan boşanırcasına yağmak muhabbetlerine hiç girmeyeceğim.

Sadece günümün bu kadar artı ve eksilerle dolu olması beni şaşırttı.
Evren kendi kendine bir mesaj vermeye çalışıyormuş gibiydi.

Ben günün sonunda kendimi o kahvenin ortasında, halıyla burun buruna bulduğumda hala gülebiliyordum.
İnanın sebebini bilmiyorum.
Sebebi çok da önemli değildir heralde.

Sadece "iyimser olmak böyle bir şey olmalı," diye düşündüm ayağa kalktığımda.
Ve gerçekten güzel bir histi.

4.7.10

the man i will marry

Bakın Dream Endless ne bulmuş:




(Not: Dream Endless nerdesin? Blog'un niye kapalı? Yarın hesabını sormayacağımı mı sanıyorsun?)