I've tried but I couldn't find any warning of you dear
Bitmeyen yenilikler silsilesinin içinde insan gerçekten çok kolayca kaybolur.
It's hard to make out any sense of how I feel here
Alışveriş listelerinden, ödev listelerine; terim post-itlerinden, buluşma post-itlerine; yıkanacak bulaşıktan, yıkanacak çamaşıra; transpoze edilecek parçadan, kurulacak yedililere koştururken insan nerede olduğunu unutur.
All I know, is that my days go on and on without you here,
without you here
Ta ki oda arkadaşınız yan masanızda ağlamaya başlayana kadar.
My days go on and on without you here,
without you here
Siz kulaklıklarınızın altında "chord progression"larınızla uğraşırken durumu kurtarmak için geç kalmışsınızdır bile.
I beg your pardon, love
But you've interrupted me
Yemekhanelerden plastik çatal-bıçak, kahve dükkanlarından şeker cepleyerek hayatınızı sürdürme çabalarınızın anlamsızlığı, işte o sırada ortaya çıkar.
And the sad song that's played
Like a drum inside of me
Daha yeni başladık.
Daha beş hafta oldu.
Daha yeni, yeni bir derse başladım.
Daha ilk sınavıma girmedim.
Daha ilk sevgilimle tanışmadım.
Daha yeni başladık.
My, my what a fool am I, for allowing this to be
But this fool cannot ignore the light when he sees you
İnsan gerçekten çok kolayca kaybolabiliyor.
And my days go on and on without you here
without you here
Ta ki kendisi gibi kaybolmuş birisi, kaybolduğunu fark edene kadar, kaybolduğunu bile fark etmeden üstelik.
And my days go on and on without you here
without you here
Uzaktayız. Tek bir noktadan değil, birkaç noktadan uzaktayız.
And my days go on and on without you here
without you here
Bu noktalar başlangıç noktaları bile değil üstelik.
Kendi yerçekimleriyle kalplerimizi çekiştiren gezegenler gibi.
And my days go on and on without you here
without you
Boşlukta, kocaman, pasparlak, ama uzakta gezegenler.
Here..
Bizler de kendi küçük gezegenimizde gibi.
Without you here
Çayı özlemedim mesela.
Without you here
Ama kahvaltıyı özledim, beraber çıkılan, babamın iki kaşıktan fazla reçel yediğinde annemin sinirlendiği türden kahvaltıyı.
Without you here
(Greg Laswell)
Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
24.9.13
8.9.13
31.8.13
"Deedle dee dum is the song that I hum"
"and the tune keeps ringing..."
"Bekliyorum gelmiyor çok garip bu bir şaka mı gelince ne olucak sanki? Ella Fitzgerald. Deedle dee dum. Hay allahım bu nasıl bir şaka. 12 oldu mu giderim. Muhtemelen gitmem ama 10 geçe giderim. Sen bile tutamazsın yıldızlar tutamaz. Şaka heralde. Şu halim. Vay anasını. Mahallenin dork'u olduk iyi mi. Bu bekleyişin ardından etrafımdan geçen kimseye bakmasam daha iyi. İnanamıyorum. Bu Cadde'ye çağırılıp "öbür kızı seviyorum" konuşması yapmaktan da kötü. Şu an bu bir rezalet. 12 it is. Kaderde ilk haftadan da ekilmek varmış. Yuh demek istiyorum. Ya da eşek şakası materyali olmak. O kadar da sevimli çocuk hem de. Görmemiş gitmiş olsa ne gülerim. Ama nerde. Vay be. İyi sıçmışım bu sefer. Son 6 dakika then I'm out. Çüşünüz be kardeşim. Çüş. 5 dakika. Ne malmışım lan. Bu ne. Deedle dee dum is the song that I hum and the world is singing. Son bir dakika +/- 2. Ama yuh. Gerçekten. 12. Oha. OHA. Gerçekten. Yuh. Çüş. Oha. Şu anki durumu toparlayacak tüm durumlar çocuğun ölümüyle ilgili. Şimdi veya yakında. Oha oha oha oha."
***
- I am an idiot.
- Can I call you an idiot? I'd feel so much better.
- Yes.
- Idiot. There.
***
- So what do you miss the most about home?
- My girlfriend. I miss her like hell.
***
"Deedle deedle deedle deedle deedle deedle deedle dee dum!"
- Ella Fitzgerald
"Bekliyorum gelmiyor çok garip bu bir şaka mı gelince ne olucak sanki? Ella Fitzgerald. Deedle dee dum. Hay allahım bu nasıl bir şaka. 12 oldu mu giderim. Muhtemelen gitmem ama 10 geçe giderim. Sen bile tutamazsın yıldızlar tutamaz. Şaka heralde. Şu halim. Vay anasını. Mahallenin dork'u olduk iyi mi. Bu bekleyişin ardından etrafımdan geçen kimseye bakmasam daha iyi. İnanamıyorum. Bu Cadde'ye çağırılıp "öbür kızı seviyorum" konuşması yapmaktan da kötü. Şu an bu bir rezalet. 12 it is. Kaderde ilk haftadan da ekilmek varmış. Yuh demek istiyorum. Ya da eşek şakası materyali olmak. O kadar da sevimli çocuk hem de. Görmemiş gitmiş olsa ne gülerim. Ama nerde. Vay be. İyi sıçmışım bu sefer. Son 6 dakika then I'm out. Çüşünüz be kardeşim. Çüş. 5 dakika. Ne malmışım lan. Bu ne. Deedle dee dum is the song that I hum and the world is singing. Son bir dakika +/- 2. Ama yuh. Gerçekten. 12. Oha. OHA. Gerçekten. Yuh. Çüş. Oha. Şu anki durumu toparlayacak tüm durumlar çocuğun ölümüyle ilgili. Şimdi veya yakında. Oha oha oha oha."
***
- I am an idiot.
- Can I call you an idiot? I'd feel so much better.
- Yes.
- Idiot. There.
***
- So what do you miss the most about home?
- My girlfriend. I miss her like hell.
***
"Deedle deedle deedle deedle deedle deedle deedle dee dum!"
- Ella Fitzgerald
20.8.13
Stage 1: Homesickness
or so I've been told.
Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...
Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.
Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.
Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.
İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.
Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.
"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis
Evet efendim.
Buradayım.
Çılgın heyecanlar, karın ağrıtan stresler, ellerimle yazıp postaladığım - cevap alamadığım mektuplar, başvurular, formlar, sayfalarca formlar, neden istiyorsun?lar, gelince ne yapacaksın?lar, ne katacaksın?lar, şarkılar, notalar, transpozeler, 20 dakikalık aralarda 40 dakikalık kayıtlar, lütfenler, teşekkür ederimler, inanamıyorumlar, oley!ler, oh be!ler, vay be!ler...
Hepsi bunun içindi.
Kaybolmanın saniyeler süreceği, bulunmanın yıllar alacağı bir şehir.
Müzik, sonsuz müzik, her yerden herkesten akan müzik.
Hiç görmediğin giysiler, hiç görmediğin kıyafetler, hiç görmediğin insanlar, hiç görmediğin binalar, hiç görmediğin, göremeyeceklerin.
Mavi iş seloteypiyle yapıştırılmış kırık masa lambası.
Mavi iş seloteypiyle yapıltırılmış kırık masa lambasının yalnızlığı.
Zincirleme ad tamlaması.
Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim.
Annemi yolculayacağım günün gözlerimin kurumadığı bir gün olacağını düşünmemiştim.
13 yaşında hiç tanımadığım bir kızın halimi görüp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Her yerimden çaresizlik akıyormuş gibi.
İnsan hayal kurarken bunları düşünmüyor.
Sanırım kendinden büyük hayaller kurup gerçekleştiğinde benim kadar afallayan biri daha yoktur.
Tanıdık seslerle evin yolunu tutuyorum - zihnimde.
"I'm standing at the firing line
Too scared to jump to leave behind
The lights go down and there's nowhere left to hide
Into the great unknown!"
- Travis
15.7.13
A Few Things
ARTIK DÖNDÜM! veya BUNDAN SONRA HEP BURDAYIM! gibi açıklamalarla dönüş yapmayı pek istesem de;
kendimizi kandırmayalım.
Geçtiğimiz 9 ayda küçülüp küçülüp kıçıma kaçan beynim, son 2 ayında şişti şişti ve patlayıp parçacıklara bölündü. Sebzeli etli, hiç yemediğim o çorbalara dönüştü.
Yeni insanlar tanıdım.
Tanıdıklarımı yeniden tanıdım.
Bazılarına sımsıkı sarıldım, aslında çoğuna, çoğunlukla sımsıkı sarıldım.
Güldüm. Ağladım. Korktum. Çok korktum. Pes eder gibi oldum. Derin nefes alıp, müzik dinleyip, pes etmekten pes ettim. "For we know we need each other so we better call the calling off off" dedim.
Umutlarıma, hayallerime sarıldım. Boğana kadar belki de.
Sonra bu halimi gören ve ne yaptıysa durumu çözen adama siber sarıldım.
Şimdi gözlerim yaşarana kadar gülebiliyorum.
Ama bu işin kişisel kısmıydı.
Bir de işin toplumsal kısmı var ki, insanı çıldırtıyor.
Buraya çok da yansıtasım yok.
Sadece yüreği benimkinden katlarca büyük, cesareti beni telaşa sokacak kadar sarsılmayan insanlara teşekkür etmem gerek.
Sizleri korumak ve yüceltmek için korkak benliğimin el verdiği kadarını yapmaya devam edeceğim.
Günler geçmeye böyle devam ediyor.
Üç vakte kadar üç yolculuğum var. Üçü de farklı amaçlara hizmet edecek.
Üçü de beni pek sevdiğim yeşil duvarlarımdan ayırıyor.
"Home is where the heart is" diyip, içimi ferah tutuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)