Sayfalar

24.9.12

Letter #9

"I love the way I know things that you don't know.
Things, in reality, that you should know.
And the sad truth is, I can't just come up to you and start telling them.
You should find them out yourself.
They should just 'come' to you.
All the more reason for me not to believe in God.
Cause apparently he can send down books but he can't do this little favor for me.
It's certainly not more than 3 words.
5 at most, if you want to go overboard."

17.9.12

Adequete ya da Yeterli

Masaüstümde "Gelecek" başlıklı bir dosyam var.
İçerisinde yalnızca başvuracağım okulların geçen yılki başvuru bilgileri ve burs olasılıklarına ait bilgiler yazan Word dosyaları var.
Gelecek kavramım böyle sığ işte gördüğünüz gibi.

Karşılıklı mesajlarımıza "Anladım." diye başladığımız bir arkadaşım var.
Hiç fark etmeden yazmışız, mesaj kutumu temizlemeye karar verince fark ettim.
Gerçek dostluk böyle kaygısız bir anlayışlılıkla sürdürülüyor heralde, diye düşünmeden edemedim.

İnsan birisini sevdiği zaman, hele de "daha çok seven" taraf kendisi ise, kesinlikle kendisini ele vermek istemiyor.
Düzeltme: Pipedreams birisini sevdiği zaman, hele de "daha çok seven" taraf kendisi ise, kesinlikle kendisini ele vermek istemiyor. Nefret ediyor bundan. Bilmesin istiyor. Biliyorsa da iyi bok yedi, diye düşünüyor.
Peki şimdi? diye düşünüyor.
Bunu bilinci nasıl kucaklayıp nasıl olduğu gibi sürdüreceğiz hayatımızı? diye düşünüyor.
Hayır bir de öyle bir kelime dizisi kurmuş ki, nasıl sinirleneceğini şaşırıyor.
Sinirlenemiyor tabii.
Nadir durumlardan bir tanesi.

Hiç aşamadığım bir "yarın yaparım" duygum var.
Tembellikten öte. Kendi kendimi öyle nefis kandırıyorum ki, kendime öyle inanıyorum ki, sanki o yapmam gereken şey zaten yarının işiymiş gibi. Bugün yapsam dünya tersine dönecekmiş, bütün hayatım mahvolacakmış gibi.
Kendime anlattığım gibi size de anlatsam siz de "Bırak canım saçmalama yarın yap şunu" dersiniz.
Öyle bir güvence dolu tembellik.

Gözlerimi kapayıp sonsuza dek bir müzik videosunda yaşayasım geliyor.
"Should I give up?"
Neredesin neredesin neredesin nerede nerede nerede nerede?
"Or should I just keep on chasing pavements even if it leads no way?"
Söyle de bilelim.

16.9.12

Çöküm ve Konsantrasyon

Kimse şu Home'un yanındaki Story'nin devamını merak etmiyor mu?
Hiç görmüyorum buralarda "Pipedreams neden devamını yazmıyorsun?" "Lütfen artık yaz?" "Kızla oğlan tanışacak mı?" "Yaşlı kadın ölecek mi?" "Nolur yaz artııık" falan gibi yorumlar.
Nerede yazara destek?
Nerede sanatçıya sevgi?

İnceden bir çöküm yaşadım, içimi döktüm, şimdi iyiyim.

Ertele ertele herşeyi erteler oldum.
Bu kadar gelecek var mı önümde o da ayrı bir merak konusu?
Peki ya "önümüzdeki birkaç ay" adlı gelecek dilimi? Ona sıkışması icap eden onca iş, telaş, korku?

Konsantrasyon hiç sahip olmadığım bir şeydi.
Şimdi nasıl öğrenilir ki?

9.9.12

Just a paper bag

Haftanın şarkısı da şöyle başlıyor:

"I was having a sweet fix of a daydream of a boy
Whose reality I knew, was a hopeless to be had"

Fiona Apple'ın sesinden herşey ayrı bir duygulu geliyor sanki. Bu kadını dinlemek öyle güzel ki.
Bir de şu videodaki çocukları tek tek yemek istiyorum.

"He said 'It's all in your head,' and I said 'So's everything'
But he didn't get it..
I thought he was a man,
But he was just a little boy..."

Ve son olarak, geçtiğimiz bir kaç yılın mottosu da bu şarkıda barınmaktaymış da haberimiz yokmuş:
"Hunger hurts, but starving works, when it costs too much to love"

So's everything.

6.9.12

thinking of you

"You said move on where do I go?
I guess second best is all I will know
'Cause when I'm with him I'm thinking of you"
- Katy Perry*

(*bunu ben de beklemiyordum, ne diyeyim...)

Sen kimsin ve neredesin ve ne zaman burada olursun bir de onu bilsem. Konu kapanacak...

3.9.12

Cheeky grin on a blurry face

"Out here is a point where the oceans meet and that's part of Felipe now. It will complete everything."





Hiç tanımadığım ve tanımayacağım bir insanın yokluğunu hissetmeyi de öğrenmiş oldum.
İnsan gülen bir surat gördüğünde onun kaybolacağına inanmak istemiyor.

It's a mystery to us, how real the songs we sing can get.
How we narrate our lives with them,
And how they bring us to life and take us to our death.

2.9.12

Something Even Non-Believers Can Believe In

"What's it all about, Alfie?
Is it just for the moment we live?
What's it all about when you sort it out, Alfie?
Are we meant to take more than we give?
Or are we meant to be kind?
And if only fools are kind, Alfie, then I guess it is wise to be cruel..



"And if life belongs only to the strong, Alfie,
What will you lend on an old golden rule?
As sure as I believe there's a heaven above, Alfie,
I know there's something much more, something even non-believers can believe in..

I believe in love, Alfie...
Without true love we just exist, Alfie.
Until you find the love you've missed you're nothing, Alfie.

When you walk let your heart lead the way, and you'll find love any day, Alfie..."

lyrics by Hal David (and music by Burt Bacharach)


***

Son günlerde bir sürü insandan dinlemekte olduğum büyü işte bu.
İçimde tutamayacağım, birkaç satırını şuraya yazayım, diye gecenin 3 buçuğunda yazmaya başlayınca hiçbir sözüne kıyamadım.
Burt Bacharach en çok gurur duyduğu ve sevdiği bestesi; Hal David'in hatta bütün söz yazarlarının yazmış oldukları arasından en güzel sözler olduğunu anlatıyor.

Sözler karşımda ve Burt Bacharach'ın yorumu kulağımda boş salonumuzda oturuyorum ve bu postun nereye gideceğini merak ediyorum doğrusu.
Sözlerden tutup aşktan mı bahsetmeliyim?
Yoksa ileride böylesine muhteşem bir beste yapıp yapamayacağıma dair kaygı ve heyecanlarımdan mı?
Bu iki konunun etrafından dolanıp gelecekten bahsedebilirim..
Hayallerimden mesela.
Sonra bu kocaman gelecek çerçevesini ait olduğu duvara asıp, yalnızca 7-8 saat sonra uyanacağım yarından bahsedebilirim...

Yarın uyanıp yaşayabileceğim birbirinden çok farklı birçok gün olduğunu biliyorum.
Yapabileceğim o kadar çok şey var ki - ve bunların hiçbirini yapmama seçeneğim.
İnsan böyle böyle deliriyor olmalı, fark ettikçe.

Hepsi senin yüzünden, Jude Law suratlı Alfie.

Ve işte size bir sır:
Bunların hiçbirinin pek de bir önemi yok.
Ben sadece şarkı söylemek istiyorum, sevdiğim insanların çaldığı müziğe katılmak, karışmak.
Sevmek istiyorum. Çok sevmek. Ve elbette sevilmek. Sevdiğim kadar çok sevilmek.
Yalnızca bunların önemli olduğu, bunların bize yettiği bir şekilde yaşayabilmek...

So Alfie, what's it all about?