"7 Billion People | 7 Billion Actions | 7billionactions.org - By the end of 2011 the world will have reached 7 billion people. The United Nations Population Fund is leading an innovative global campaign to bring awareness to the opportunities and challenges that this milestone presents. But 7 Billion people means 7 Billion hearts. Music has always been the best way to speak to the hearts of the people. Playing for Change has partnered with the United Nations to present an original song around the world to serve as an anthem for such an important time, "United".
We traveled across the globe, put headphones on musicians, added them to the track, and created a video that can serve as a tangible example of something positive we can all do together as a human race.
Lets inspire each other. Lets everybody get involved and join us on in this journey, so that together we leave this world better than we found it.
To learn more about how to be part of the "United" track go to http://7billionactions.org/"
Çok karışık; ve hergün daha da çok karışmaya devam eden bir dünyada yaşıyoruz.
Savaşlar, açlık, eğitimsizlik, depremler, tsunamiler, kuraklık... Kendi yarattığımız ya da doğanın yarattığı felaketlerle hergün yüzyüze geliyoruz.
Belki bugün ben gelmiyorum, ve yarın sen gelmeyeceksin; ama hergün birileri bu zorluklarla baş etmek zorunda kalıyor.
7 milyar insanın paylaştığı bu dünyada zorluklarla baş etmek zorunda kalan insanlar yalnız kalıyorsa; bir şeyler yanlış demektir. İşte görmekte zorlandığımız nokta da bu olsa gerek.
Bu blogu takip edenler, müziğe olan inancımı da biliyorlar. Müzik, her insanın konuşabildiği evrensel bir dil; müzikte kötülük yoktur, müzik ruhun dışa vurumudur.
7 milyar insan müzikle birleşebilir. Sadece müzikle değil; sevgi ve hoşgörüyle birbirine kenetlenebilir.
Ve bu karmaşada en çok ihtiyacımız olan şey de birbirimize kenetlenmekten başka bir şey değil.
Dünyaya ve çevrenize bir iyilik yapın:
Dünyayı tanıyın, dünyada olup bitenleri öğrenin, takip edin; yardım edin. Elinizden geleni yapın.
Çünkü 7 milyarlık bu nüfusta siz sadece tek bir kişisiniz ve 7 milyar insanın size ihtiyaç duyduğu kadar; sizlerin de onlara ihtiyacı var.
"We have to bring the world together, learn to live as one."
Bu iyiliği; kendinize yapın.
Biraz her şey, biraz hiç bir şey... Mutlaka bir yerlerde bir kahve kokusu, sakin bir melodinin tatlı duygusu...
24.10.11
21.10.11
Öhö öhö hö öhö
Hasta olmanın en korkunç yanı yakın bir vakitte şarkı söylemem gerektiği için şarkı söylemek istesem de şarkı söyleyememek.
Evet kafam böyle çalışıyor.
Evet kafam böyle çalışıyor.
16.10.11
Bu Pazar
Bugün buraya gelip mutluluktan ölerek "Oleleley" yazmak istiyordum.
Ama bunun yerine bugün burada geleceğimi sorguluyorum.
Ne yazık ki haftalardır heyecan yaptığım ve gerçekleşmesini umduğum şey olmadı.
Çok küçük şeylerden mutlu olan bir insanım, evet.
Buna karşın çok nadiren bir şeyler için "gerçekten" heyecanlanıyorum.
Ve o kadar nadir oluyor ki; o heyecanlanmaya değer bulduğum şey herneyse bütün kalbimle gerçekleşmesini umut ediyorum.
Öyle büyük bir hevesten bahsediyoruz ki; içimde başka hiçbir şeye yer kalmıyor.
Ve öyle büyük bir heveski; bu heves kırıldığında benim içim de bomboş oluyor.
Şu an kendimi nasıl hissettiğimi tarif edebileceğimi sanmıyorum.
Muhteşem bir pazar olması gerekiyordu bu pazar.
Ve bir anda sıradan bir pazar oluverdi. Hatta iğrenç bir pazar belki de.
Yapmam gereken bi ton iş var; bitirmem gereken ödevler vesaire; ve ben buna hazırlıklı değildim.
İçimden hiçbir şey yapmak da gelmiyor.
Belki de artık evrenin bu huyuna alışmanın vakti gelmiştir. Belki daha düşük dozlarda umut etmeyi öğrenmem gerekiyordur.
Ama bunun yerine bugün burada geleceğimi sorguluyorum.
Ne yazık ki haftalardır heyecan yaptığım ve gerçekleşmesini umduğum şey olmadı.
Çok küçük şeylerden mutlu olan bir insanım, evet.
Buna karşın çok nadiren bir şeyler için "gerçekten" heyecanlanıyorum.
Ve o kadar nadir oluyor ki; o heyecanlanmaya değer bulduğum şey herneyse bütün kalbimle gerçekleşmesini umut ediyorum.
Öyle büyük bir hevesten bahsediyoruz ki; içimde başka hiçbir şeye yer kalmıyor.
Ve öyle büyük bir heveski; bu heves kırıldığında benim içim de bomboş oluyor.
Şu an kendimi nasıl hissettiğimi tarif edebileceğimi sanmıyorum.
Muhteşem bir pazar olması gerekiyordu bu pazar.
Ve bir anda sıradan bir pazar oluverdi. Hatta iğrenç bir pazar belki de.
Yapmam gereken bi ton iş var; bitirmem gereken ödevler vesaire; ve ben buna hazırlıklı değildim.
İçimden hiçbir şey yapmak da gelmiyor.
Belki de artık evrenin bu huyuna alışmanın vakti gelmiştir. Belki daha düşük dozlarda umut etmeyi öğrenmem gerekiyordur.
Heyecan Dorukta
Bu haftayı harika haberler alarak geçirdim ve umarım haftayı da harika bir haber alarak sonlandıracağım.
İnsan istediği şeyler olmaya başladığında yavaş yavaş sabrını kaybediyor sanki.
Kendimi her zaman sabırlı bir insan olarak düşünmüşümdür. Son zamanlarda çeşitli konularda sabrımı kaybediyor gibiydim ama ciddi bir şey yoktu; sonuçta beklemeye aynı tempoda devam ediyordum; bu da beni sabırlı bir insan yapar. Sanırım.
Ama bu hafta beklemek konusunda korkunç bir performans sergiliyorum. Olmasını çok istediğim bir şey bugün 2 sularında gerçekleşecek ve ben haberini aldığım Salı gününden beri kilit durumdayım. Bugüne yaklaştıkça daha da çok işlevimi kaybettim. Yapmam gereken hiçbir şeyi yapmadım; ve sürekli aklımı bugünü düşünmekten uzaklaştırmak için abuk subuk şeylerle meşgul ettim.
Böyle olacağını hiç düşünmezdim doğrusu, kendimi şaşırtmayı ve güldürmeyi de bu hafta başarmış oldum.
Akşam buraya gelip: Oleleley yazmak için ayrıca sabırsızım.
İnsan istediği şeyler olmaya başladığında yavaş yavaş sabrını kaybediyor sanki.
Kendimi her zaman sabırlı bir insan olarak düşünmüşümdür. Son zamanlarda çeşitli konularda sabrımı kaybediyor gibiydim ama ciddi bir şey yoktu; sonuçta beklemeye aynı tempoda devam ediyordum; bu da beni sabırlı bir insan yapar. Sanırım.
Ama bu hafta beklemek konusunda korkunç bir performans sergiliyorum. Olmasını çok istediğim bir şey bugün 2 sularında gerçekleşecek ve ben haberini aldığım Salı gününden beri kilit durumdayım. Bugüne yaklaştıkça daha da çok işlevimi kaybettim. Yapmam gereken hiçbir şeyi yapmadım; ve sürekli aklımı bugünü düşünmekten uzaklaştırmak için abuk subuk şeylerle meşgul ettim.
Böyle olacağını hiç düşünmezdim doğrusu, kendimi şaşırtmayı ve güldürmeyi de bu hafta başarmış oldum.
Akşam buraya gelip: Oleleley yazmak için ayrıca sabırsızım.
13.10.11
La Tierra del Olvido (Land of the Forgotten)
"No matter how much division and struggle we face in life, we can always persevere with the power of music and love"
Playing For Change gerçekten hayran olduğum ve inandığım bir düşünce.
Blogumun kenarcığında aynı videoyu ve dahasını bulabilirsiniz.
Playing For Change gerçekten hayran olduğum ve inandığım bir düşünce.
Blogumun kenarcığında aynı videoyu ve dahasını bulabilirsiniz.
11.10.11
Hatırlamadığım
Yazın ortasında, anlatmayı en çok sevdiğim günlerden birinde, bir şarkı söylemiştim.
Bu şarkı söylemeyi en çok sevdiğim şarkıydı, ve onu o gün orada söylüyor olmamın pek de bir özelliği yoktu.
Ama o gün mucizevi bir şekilde o şarkıyı her zamankinden farklı söyledim, ve çok farklı, çok güzel bir hal aldı.
Çok heyecanlandığımı ve mutlu olduğumu hatırlıyorum.
Ama ne yaptığımı hatırlamıyorum.
Hiçbir fikrim yok.
Bir daha da o şarkıyı o günkü gibi söyleyemedim.
Halbuki çok güzeldi.
Ben de üzüle üzüle, buna üzülürüm.
Not: Bu pazar mutluluktan ölebilirim. Şaşırmayın.
Bu şarkı söylemeyi en çok sevdiğim şarkıydı, ve onu o gün orada söylüyor olmamın pek de bir özelliği yoktu.
Ama o gün mucizevi bir şekilde o şarkıyı her zamankinden farklı söyledim, ve çok farklı, çok güzel bir hal aldı.
Çok heyecanlandığımı ve mutlu olduğumu hatırlıyorum.
Ama ne yaptığımı hatırlamıyorum.
Hiçbir fikrim yok.
Bir daha da o şarkıyı o günkü gibi söyleyemedim.
Halbuki çok güzeldi.
Ben de üzüle üzüle, buna üzülürüm.
Not: Bu pazar mutluluktan ölebilirim. Şaşırmayın.
9.10.11
It's Kind of a Funny Story (2010)
"Okay, I know you're thinking, "What is this? Kid spends a few days in the hospital and all his problems are cured?" But I'm not. I know I'm not. I can tell this is just the beginning. I still need to face my homework, my school, my friends. My dad. But the difference between today and last Saturday is that for the first time in a while, I can look forward to the things I want to do in my life. Bike, eat, drink, talk. Ride the subway, read, read maps. Make maps, make art. Finish the Gates application. Tell my dad not to stress about it. Hug my mom. Kiss my little sister. Kiss my dad. Make out with Noelle. Make out with her more. Take her on a picnic. See a movie with her. See a movie with Aaron. Heck, see a movie with Nia. Have a party. Tell people my story. Volunteer at 3 North. Help people like Bobby. Like Muqtada. Like me. Draw more. Draw a person. Draw a naked person. Draw Noelle naked. Run, travel, swim, skip. Yeah, I know it's lame, but, whatever. Skip anyway. Breathe... Live. "
Bazı şeyler fazlasıyla sıradan olduğu için sıradışı olur ya; ve çok sade olduğu için çok güzel; işte öyle bir film.
8.10.11
Bugün bebek sevdim.
Bebeklerin en odun insanı bile maymuna çevirebiliyor olması; dünyanın, hala güzel bir yer olabileceğine dair bir kanıt bence.
7.10.11
The Other One (Story #1)
"What happened to.. What was her name? Georgia? Gina?"
"Jordan, mom. Her name was Jordan. We broke up, remember. She lied to me. She was a stripper."
"Well, I was a stripper once."
"Mom!"
"That's the truth honey. Med schools were never cheap. And that's how I met your father, I'm sure I told you the story, it was a Sunday night and I was just entering the stage--"
"YES. Mom, yes, I know. You told me. A hundred and one times now. Please. Just. Gosh."
"Okay, well don't you get all smart with me. I taught you to be respectful, haven't I?"
"Yes, mom, you did."
"Okay. Well, I just wanted to see if you were doing all right. And your father asks if you need any money."
I look around the empty flat. Besides the floor mattress, my old Mac, the empty kitchen cupboards, a bag of clean-but-maybe-not-so-clean clothes and all sizes of delivery boxes laying around; there wasn't much stuff in the flat. I liked to call it a simplistic way of living. The truth was that I still couldn't find a job and I was broke. Then again, who could find a proper job these days?
"No, mom, no need. Tell him I say hi... I think I'll better go now."
"Well, alright. Bye bye Peternut, kiss kiss!"
"Bye, mom."
I had been living on my own, like this, for twelve years now. I lived in dozens of different flats all over the world by now, and was probably still on the move, because I hadn't paid last months rent. Straight out of high school I moved out my parent's house and never returned home. I guess I had a more severe case of seeking-freedom then most people did. It wasn't because I had a bad childhood or anything; I had fairly nice parents: a crazy but loving mother and a very formal father, a kind of father who would wear dark grey suits to be casual. Life was never too hard on me, but never seemed to please me either. I had always been this lost, incomplete child, and I spent my whole life searching for something.
When you're a teenager, this all sounds very inspirational and dramatic. But when you're a 32 year-old like me it is kind of embarrassing.
Embarrassement, however, is nothing new to me; and my life is.. Well, it's the same life I always had and I learned in time to be content.
"Jordan, mom. Her name was Jordan. We broke up, remember. She lied to me. She was a stripper."
"Well, I was a stripper once."
"Mom!"
"That's the truth honey. Med schools were never cheap. And that's how I met your father, I'm sure I told you the story, it was a Sunday night and I was just entering the stage--"
"YES. Mom, yes, I know. You told me. A hundred and one times now. Please. Just. Gosh."
"Okay, well don't you get all smart with me. I taught you to be respectful, haven't I?"
"Yes, mom, you did."
"Okay. Well, I just wanted to see if you were doing all right. And your father asks if you need any money."
I look around the empty flat. Besides the floor mattress, my old Mac, the empty kitchen cupboards, a bag of clean-but-maybe-not-so-clean clothes and all sizes of delivery boxes laying around; there wasn't much stuff in the flat. I liked to call it a simplistic way of living. The truth was that I still couldn't find a job and I was broke. Then again, who could find a proper job these days?
"No, mom, no need. Tell him I say hi... I think I'll better go now."
"Well, alright. Bye bye Peternut, kiss kiss!"
"Bye, mom."
I had been living on my own, like this, for twelve years now. I lived in dozens of different flats all over the world by now, and was probably still on the move, because I hadn't paid last months rent. Straight out of high school I moved out my parent's house and never returned home. I guess I had a more severe case of seeking-freedom then most people did. It wasn't because I had a bad childhood or anything; I had fairly nice parents: a crazy but loving mother and a very formal father, a kind of father who would wear dark grey suits to be casual. Life was never too hard on me, but never seemed to please me either. I had always been this lost, incomplete child, and I spent my whole life searching for something.
When you're a teenager, this all sounds very inspirational and dramatic. But when you're a 32 year-old like me it is kind of embarrassing.
Embarrassement, however, is nothing new to me; and my life is.. Well, it's the same life I always had and I learned in time to be content.
6.10.11
3.10.11
Özlem
Bazen "onu" özlüyorum, bazen "diğer onu" özlüyorum, bazen "diğer diğer onu" özlüyorum.
Bazen hiç olmamış birini özlediğimi düşünüyorum.
Bazen bu öznesiz özlem içimde büyüyor, boğazımı sıkıyor, başımı ağrıtıyor, kalbimi yoruyor.
Bazen bu özlem yüzünden şarkılar olmayan bir özneye yazılmış gibi geliyor.
Oysa ki yok,
Oysa ki hiç olmadı.
"O" da değil, "diğer o" da değil, "diğer diğer o" da değil.
Hiç olmayan birisi için çaresizliğe düşüyorum, hiç olmamış birisi üzüyor beni.
Hiç olmamışken bu kadar üzebiliyorsa, olduğunda ne halde olacağım diyorum bazen.
Olmayışının beni bu kadar üzdüğünü hatırlıyorum sonra.
Sonra burada olmadığı için özlüyorum.
Burada olmadığı için "onu" özlediğimi sanıyorum. "Diğer onu". "Diğer diğer onu".
Dönüp duruyor.
Ben bu manasız özlemin, olmayışın içinde
yok oluyorum.
Bazen hiç olmamış birini özlediğimi düşünüyorum.
Bazen bu öznesiz özlem içimde büyüyor, boğazımı sıkıyor, başımı ağrıtıyor, kalbimi yoruyor.
Bazen bu özlem yüzünden şarkılar olmayan bir özneye yazılmış gibi geliyor.
Oysa ki yok,
Oysa ki hiç olmadı.
"O" da değil, "diğer o" da değil, "diğer diğer o" da değil.
Hiç olmayan birisi için çaresizliğe düşüyorum, hiç olmamış birisi üzüyor beni.
Hiç olmamışken bu kadar üzebiliyorsa, olduğunda ne halde olacağım diyorum bazen.
Olmayışının beni bu kadar üzdüğünü hatırlıyorum sonra.
Sonra burada olmadığı için özlüyorum.
Burada olmadığı için "onu" özlediğimi sanıyorum. "Diğer onu". "Diğer diğer onu".
Dönüp duruyor.
Ben bu manasız özlemin, olmayışın içinde
yok oluyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)